16 mm vs 5D MK II

16vs5Da

Epeydir yapmak istediğim bir karşılaştırmayı sonunda yapabildim. Yukarıdaki kareler geçen ay çektiğim bir reklam filmindeki bir sahnenin 16 mm telesinesi (1), 5D MK II videosu (2) ve son olarak yine 5D MK II RAW dosyasından (3) geliyor. Telesine Sinefekt’te Spirit sisteminde SD olarak yapıldığı için hepsini 720*576 olarak karşılaştırdım.

Tahmin edileceği üzere 16 mm ile RAW renk düzeltme konusunda çok başarılı ve özellikle cilt tonlarını başarılı şekilde üretebiliyorlar. 5D MK II nin videosu 16 mm’den daha keskin olmasına rağmen renk düzeltmeye uygun değil. Kızın yüzündeki aşırı doygun sarıyı yok etmek neredeyse imkansız. Yine de çekim sırasında daha ince WB yapılırsa bu sorun kısmen aşılabilir.

5D’nin RAW dosyası bence en başarılısı ama tabi video için kullanılamıyor. Her şeye rağmen 16 mm’nin de ayrı bir havası olduğunu kabul etmek gerek sanırım 🙂

PS: Garip şekilde telesinede ne kadar zorlasak da arka planda veri bulamadık. Oysa 5D MK II’de hem videoda hem RAW da arka planda veri vardı. Pozlamadan kaynaklı olabilir diye düşünüyorum. Yine bir not olarak telesinede sarıdan kurtulmak için epey zorlanmışız ki adamın gömleği magenta olmuş. RAW daki gömlek en doğru renk ve tonda…

G11:Daha Az Pixel!

g11 canonPowershot G serisini hiç bir zaman sevemedim. Bu yıl mutlaka algılayıcıyı büyütürler diye düşünüyordum ama Canon ters köşe yaptı: Yeni G11 10 MP’lik bir algılayıcı ile geliyor. Bu da bir önceki model G10’a göre 4 MP daha az!

Bu alışılmadık kararda Panasonic’in LX3 ile yakaladığı başarının (ki benim de en beğendiğim compact kamera o) etkisi olduğu konuşuluyor.

Öyle ya da böyle bu olay bize megapixel yarışı saçmalığının şimdilik durduğunu gösteriyor. Bu da hayırlı bir durum.

Daha fazla ayrıntı her zamanki gibi şurada.

Kubrick ve Hayat…

Aşağıdaki röportaji “Stanley Kubrick Interviews” adlı kitaptan aldım. Kitap bildiğim kadarıyla Türkçe’ye de çevrildi. Almakta yarar var. Aşağıdaki benim çevirim…

Playboy: ?Eğer hayat bu kadar amaçsızsa sizce yaşamaya değer mi??

Stanley Kubrick: “Ölümlülükle başa çıkabilenler için, evet. İnsanı anlam oluşturmaya iten hayatın anlamsızlığının kendisidir. Çocuklar tabi ki hayata bir yaprağın yeşil rengi kadar basit şeylerden büyük mutluluk duymak gibi bozulmamış bir mucize duygusu ile başlar fakat büyüdükçe, ölüm ve yıkımın farkındalığı bilinçlerine sızarak yaşam sevincini, içlerindeki idealizmi ve ölümsüzlük yanılsamasını yıpratmaya başlar. Çocuk olgunlaştıkça çevresinde hep ölüm,acı görmeye ve “insanın mutlak iyiliğine” olan inancını kaybetmeye başlar.  Yine de eğer yeterince güçlü ve şanslıysa ruhun bu karanlığından yaşamın heyecanını yeniden doğurabilir, taze bir amaç ve onaylanma hissi yakalayabilir. Doğumundan gelen o mucize duygusunu geri getiremez ama ondan daha kalıcı ve sürekli bir şey şekillendirebilir.

Evren hakkındaki en dehşet verici şey onun bize düşman değil, kayıtsız oluşudur fakat bu kayıtsızlıkla uzlaşıp hayatın zorluklarını ölümün sınırları içinde kabul edebilirsek insan türü olarak varlığımız bir anlam ve tatmin sağlayabilir. Karanlık ne kadar derin olursa olsun kendi ışığımızı yaratmalıyız.”

Başarı ve Başarısızlık…

Apollo 11: 40 Yıl Sonra

AS11-40-5903

© NASA imageID=AS11-40-5903

Neil Armstrong tarafından Hasselblad 500EL ile ve 80 mm mercekle çekilen yukarıdaki fotoğraf benim kuşağım için çok önemlidir. En azından ben hep bu fotoğraflara bakarak ve hayal ederek büyüdüm diyebilirim!

Bu yıl Apollo 11’in Ay’a gidişinin 40. yılı kutlanırken. NASA ve JFK Başkanlık Müze ve Kütüphanesi özel siteler açtılar.

www.wechoosethemoon.org adlı sitede yolculuk gerçek zamanda canlandırılıyor ve bügüne kadar görülmemiş video, fotoğraf ve ses kayıtları halka açılıyor. Şu anda 11 bölümlük yolculuğun tam ortasındayız. 20 Temmuz’daki geri dönüş sonrası site bütünlüğü içinde gezilebilecek.

40 yıl önce gerçekleşmiş olmasıyla beni hala heyecanlandıran ve içinde olduğum kuşağı “astronot olma” sevdasına düşürmüş bu olayı tekrar incelemekte fayda var 🙂

Dünyanın En Şanslı Adamı!

Ne kadar şanslıyım inanamazsınız: Son iki haftada üç kere lotarya kazandım (üstelik bilet bile almadan). Her nasılsa hep bu lotaryalar eposta adresime çıkmıştı… 2 kere Afrika’dan birileri bana toplam 45 milyon dolar vermek istedi… Son olarak da bugün aşağıdaki maili aldım. İngilizce problemi olanlar için özet geçersem Cote D’ivoire da yaşayan bir prenses (yani bir kralın kızı!) bana 850 bin dolar nakit para arti uzun vadeli, sevgi dolu bir ilişki öneriyor 🙂

Tabi biz ciddiye almayıp geçerken bir çok insan ne yazık ki bunlara kanıyor. Amerika’nın her yıl bu sahte epostalarla 100 milyonlarca dolar kaybettigi biliniyor. Nigerian Scam veya 419 olarak da bilinen bu yaygın üç kağıtçılık türü için şuraya bakabilirsiniz.

“Miss Marina James.

(Ekwo Family).
Rue 15 Paris Village.
Abidjan Cote d Ivoire.

I am writing this letter in confidence believing that if it is the wish of God
for you to help  and my family, God almighty will bless and reward you aboundantly and you would never regreat this.

Film: Public Enemies

dillinger1047 Michael Mann’den büyük ümitle beklediğimiz “Public Enemies” (Halk Düşmanları) sonunda çıktı.

Geçen cuma filmi gördüm ve büyük hayal kırıklığına uğradım. Heat’deki performansina bakarak Mann’ın çok iyi bir film yapacağını düşünüyordum. Ne yazık ki ortaya senaryosu kötü yazılmış, tatsız bir film çıkmış. Mann filmi kurtarmak için bir takım girişimlerde bulunuyor ama yine de olmuyor.

Konunun özellikle blogu ilgilendiren tarafı filmin f950, f23, Ex1 gibi Sony kameralarla çekilmiş olması. Bazı high speed çekimler 35 mm olsa da filmin çoğu video.

Yine şaşırtıcı bir durum ama film rahatsız edici derecede “kötü görünüyor”. Berbat bir “video look” söz konusu. Daha önce de f950 ile çekilmiş filmler görmüştüm ama bu kadar kötüsüne ilk defa rastladım. RED’e çamur atanlar çatlasın! 🙂

Teknik detaylarla ilgili bilgi şurada.

Neler Olacak?

Son bir yıl kameralar açısından epey hareketliydi: RED’in kullanılır hale gelmesi, DSLR’ların video çekmeye başlaması, Panasonic ve Olympus’un Micro 4:3 girişimi, 5D MK II’nin krize rağmen inanılmaz bir satış başarısı yakalaması…

Peki bundan sonra ne olur? Televizyondaki futbol yorumcularına dönmeden tahminlerimi sunayım:

Continue reading ‘Neler Olacak?’

Can Sıkan Ufak Şeyler

_MG_3405burn

© 2009 ic

Bugünlerde blogu boşladım. Hem yeni kamera çıkmıyor hem de yaz  rehavetine kapıldım sanırım…

Beni deli eden şeylerden bahsedeceğim bugün:

* Photoshop’un belli bir süre kullanımdan sonra nedensiz şekilde ve delirtici düzeyde yavaşlaması. Evet, bu allahın cezası yazılım ne hikmetse bir süre sonra yavaşlar. Ne kadar güçlü bilgisayar alırsanız alın bundan kurtulamazsınız.

* Cimri insanlar: Böyle bir insan türü vardır. Bu adamlar (veya kadınlar) devamlı bir takım küçük hesaplar yapar ve sizi de bu hesaplara dahil ederler. Daima her şeyi “en ucuza” almaya çalışırlar (ve aldıklarını iddia ederler). Her tür alış veriş için mutlaka bir “tanıdıkları” vardır. Sürekli neyi ne kadar ucuza kapattıklarını anlatır dururlar…

* Reklam ajanslarının herhangi bir reklam filmini çektirmek için toplantıya çağırıp sonra da “Hmm, siz bu filmi çekebilir misiniz ki? Bu film bizim için çok önemli… Özellikle oyunculuk blah blah” demesi. Ne tuhaftır ki henüz hiç “Önemsiz bir reklam filmi çekmek istiyoruz” diyene rastlamadım. Ayrıca kalkıp toplantıya geldiysek elbette çekeceğimize inanmışız da gelmişiz. Bunu tekrar sormanın kime ne yararı var?

* Yine reklam ajanslarının “Renkler nasıl olacak?” sorusu. Önce “Ne anlatıyorsun? Öykün ne? Sözün ne? Önermen ne?”  bunları bir düşün ondan sonra rengi konuş… “Renkler çok sıcak olacak” desem neyine yarayacak anlamıyorum ki… ama tabi bunun musebbibi biraz da yeni kuşak reklam yönetmenleri. Bu arkadaşlar anlattıkları şeyi doğru anlatmaya çalışmak yerine Shots’dan arakladıkları desature tonlar ve Çukurcuma’dan kiraladıkları retro mobilyalarla “şekil” yapma peşindeler…

Daha bin tane şey var tabi ama şimdilik bu kadar 🙂

Büyülü Fener

Magic Lantern firmware introduction from Trammell Hudson on Vimeo.

EOS 5d MK II için “kırılmış” bir firmware geliştirme adımlarından bahsetmiştim. Sonunda firmware Büyülü Fener (Magic Lantern) adıyla çıktı. Yazılımın güzel tarafı kameranın ROM’una hiç bir şey yazmaması. Böylece istediğiniz anda normal Canon firmware’ine dönebiliyorsunuz.

Yazılımın sitesi şurada.

Şimdilik yaptıkları:

– Ekranda ses yüksekliği göstergesi

– AGC devre dışı

– Çekim sırasında kulaklıktan kaydı dinleyebilme

– Elle ses kazanç kontrolü

– Videoda zebra çizgileri

– 2.35:1 4:3 için crop çizgileri

Chuck Westfall ile Sohbetimiz!

Chuck Westfall Canon’un Amerika sözcüsü ve teknik danışmanı. Bu adamcağız her ay şu web sitesinde bir köşe yazar. Chuck o kadar bilinen bir figür ki “Fake Chuck Westfall” adıyla onunla dalga geçen bir blog bile var ve epey de hit alıyor.

Bu ayki köşesinde dayanamayıp kendisine “5D Mk II 24 veya 25p’yi destekleyecek mi?” diye soruverdim.

Bütün sorulara anında cevap veren Chuck benim soru için 4 gün düşündükten sonra aşağıdaki cevabı verdi:

“Bu konuda bekleyip göreceğiz fakat isteğiniz için teşekkürler!”

Metnin aslına şuradan ulaşılabilir. Bu kısa sohbet (!) neye yorulabilir bilemiyorum fakat “hayır” dememiş olması ilginç…

Olympus’dan E-P1

pen Micro 4:3 kameralarla ilgili bir sürü soru sorulurken bugün Olympus tarafından duyurulan PEN serisinin ilk modeli E-P1 akılları daha da karıştıracak gibi.

Metal gövdesi ve retro tasarımıyla ilgi çekici olduğu kadar 12 MP’lik  büyük algılayıcısı, 720p HD video çekmesi, gövdeden titreşim önleyici sisteme (Image Stabilization) sahip olması, 3.0 inch lik LCD’si ve sadece 335 gr. ağırlığındaki gövdesiyle sağlam bir alete benziyor.

Video özellikleri konusunda henüz tam bir bilgiye ulaşamadım. Aletin Amerika fiyatı 17 mm (35 mm’de 34 mm’ye denk) 2.8 bir prime mercekle birlikte 899 dolar.

Daha ayrıntılı bilgi şuradan edinilebilir.

Social Media

Visit Us On TwitterVisit Us On Youtube