IBC 2010IBC 2010

Osman Siewertsen IBC 2010 ile ilgili izlenimlerini bizimle paylaşmak istedi. Kendisine teşekkür ediyor ve yazıyı aşağıya ekliyorum.

Her yıl dünyanın dört bir yanından binlerce ziyaretçiyi ağırlayan Amsterdam??da hostellerde dahi yer bırakmayan, dünyanın en önemli sektör fuarlarından biri olan ibc2010 izlenimlerimi ilker??in sitesinde paylaşmak benim için bir zevk.

Açıkçası 2006 yılından bu yana Ibc??yi zaman bulup bir türlü ziyaret edememiştim. Yağmurlu bir akşamüstü Amsterdam’a ulaştıktan sonra ertesi sabah büyük bir sabırsızlıkla RAI exhibition center??a attım kendimi.

Continue reading ‘IBC 2010IBC 2010

4.2 Saniye4.2 Saniye

Bu harika fotoğrafı izlediğim şu blog dan aldım. Grafik, kompozisyon, ışık vs gibi estetik açılardan bir değeri olmasa da hem tarihi olarak hem de “photo-journalism” açısından müthiş bir kare olduğunu düşünüyorum. Kerem’in yüzündeki ifadeye dikkat 🙂

PS: Takip etmeyenler için fotoğrafta Kerem Tunçeri oyunun bitimine saliseler kala Türk Milli Basketbol takımını Sırbistan karşısında 2010 FIBA Dünya Kupası finaline taşıyan sayıyı yapıyor.

BBC ve 5D MK II

Şuradan öğrendiğimize göre BBC bir projesinde kullanması için 5D MK II’ye onay vermiş.

Yine şuradan öğrendiğimize göre 24 dizisinin araba sahnelerinin arka planları 5D Mk II ve 1D MK IV ile çekiliyormuş.

Bu arada ikinci yazıda Canon’un yeni DSLR’larına HD-SDI çıkış koyması için Hollywood’dan ciddi talep geldiği ve bu konuda gelişmeler olması beklendiği iddia ediliyor. Canon adına mantıklı bir hamle olur zira 5D MK II ve türevleri özellikle ikinci ekip kamerası olarak çok pratik aletler.

Yazıdaki diğer nokta da epey ilginç: Zeiss’in merceklerini Canon gövdelerde görmek istemeyen şirketin yeni kameralara bluetooth özelliği ekleyerek uzaktan kumandalı netlik sistemleri üreteceği iddia ediliyor. Bu da benim yıllardır Canon’un neden yapmadığını anlamadığım bir diğer gelişme olur çünkü zaten EF merceklerin içinde yüksek hassasiyette ultrasonic motor sistemi hazır. Yapılacak tek şey bu sisteme erişim sağlamak. Bluetooth bunu sağlar.

Canon bu iki adımı atarsa gerçek DSLR devrimi o zaman başlar.

Bugünlerde New York’daki Canon Expo‘da 4K concept kamerasını, 120 MP’lik CMOS’unu ve geçen gün bahsettiğim dev algılayıcısını gösterip hava atan Japon devi sanırım bu beklentileri de rahatlıkla karşılayabilir.

Bekleyelim ve görelim.

Dünyanın En Büyük Algılayıcısı

Canon dün dünyanın en büyük algılayıcısını geliştirdiğini duyurdu.

35 mm tam boy bir algılayıcıdan 40 kat fazla alana sahip olan CMOS aynı zamanda 60 fps video da çekebiliyor!

Canon’un basın bülteninden öğrendiğimize göre 202*205 mm boyutlarındaki bu dev algılayıcı 0.3 lux ışıkta (Kabaca Ay ışığıyla aydınlanan bir gecede gördüğümüzün yarısı kadar) temiz görüntü üretebiliyor. Bu da örneğin 5D MK II deki algılayıcının 100’de biri kadar ışık ihtiyacı demek oluyor! Yukarıdaki resim 5D’nin algılayıcısı ile yeni geliştirilen dev algılayıcıyı kıyaslıyor.

Canon geçen hafta da 120 MP lik bir algılayıcı geliştirdiğini duyurmuştu.

PS: Ben bu tür haberleri girince mutlaka birileri çıkıp “Bırakın bunları efendiler, senaryonuz var mı ondan haber verin” gibi şeyler yazıyor. Ahmaklığın lüzumu yok diyeceğim ama anladığım kadarıyla ahmaklık etmeden duramıyor bazı insanlar…

Canon’dan Yeni Oyuncaklar

Canon bugün beklendiği gibi EOS 60D yi duyurdu. Bunun yanı sıra bir takım yeni oyuncaklar da ortaya çıktı: Yanda gördüğünüz 8-15 mm f4L mercek bence bunların en ilginçlerinden biri. Bu mercek hem balık gözü (circular) hem de normal kareler üretebiliyor.

Ek olarak EF 70-300 4 – 5.6L IS, EF 300 mm 2.8L IS, EF 400 mm 2.8L IS duyuruldu. Ayrıca 1.4X ve 2.0X extender modellerinin de üçüncü sürümleri çıktı.

Son olarak 500 ve 600 mm EF merceklerin de önümüzdeki dönemde yenileneceği açıklandı. Tabi bunların fiyatlarını düşünmek bile istemiyorum.

Bütün bu oyuncaklar içinden bir çok Canon kullanıcısının hasretle beklediği 24-70 2.8L IS ne yazık ki çıkmadı. Belki gelecek sefere diyoruz.

Bilgi her zamanki gibi şurada.

Sony’den SLT: Alpha 55

Uzun yıllardır konuşulan bir şey sonunda gerçek oldu: Sony’nin yeni fotoğraf makinesi Alpha 55 SLT (Single Lens Translucent) teknolojisini kullanıyor.

SLT kameralar bildiğimiz DSLR’lardan farklı olarak geçirgen ve sabit bir ayna kullanıyorlar. Ayna ışığın büyük kısmını algılayıcıya yolluyor. Küçük bir kısmını da AF (autofocus) algılayıcısına yolluyor.

Böylece sürekli Live View kullanabiliyorsunuz ve aynı anda hızlı bir auto focus desteği alabiliyorsunuz. Video çekerken de bu destek sürüyor. Buna ek olarak aynanın kalkıp inmesi gibi bir teknik problem olmadığı için saniyede 10 kare gibi hızlara çıkabiliyorsunuz.

Tabi bu durum yüzde 30’luk bir ışık kaybına neden oluyor ve ayrıca optik bakacınız olmuyor (eh her şeyin bir bedeli var elbette)

Bu devrimci girişimle tamamen aynasız ve büyük algılayıcılı NEX3 ve 5′ ten sonra Sony şimdi de hem aynalı hem hızlı auto focus yapabilen başka bir seri yaratmış oluyor.

Alpha 55 1080p video da çekebiliyor ama tabi şimdilik sadece 29.97 fps hızında : ) Bu Japon firmaları ne zaman PAL diye bir şeyi kabul edecek merak ediyorum.

Ayrıntı şurada.

EOS 60D GeliyorEOS 60D Geliyor

Neden blogda “hayat” yok diyenler alttaki başlıkları az çok takip ediyorlarsa cevabı bulmuşlardır.

Teknik olmayan herhangi bir konuda anında birbirine girme becerisine sahip bir milletiz. Herhangi bir tartismada en cok iki yorumdan sonra olay kişiselleşiyor.

Bu yüzden bize yakışanı yapalım ve üzerinde kimsenin tartışmayacağı şeylerden bahsedelim:

Canon EOS 60D’nin haftaya duyurulacağı dedikodusu bir süredir webde dolaşıyor. Bu dedikodu gerçek olursa epey şaşıracağım zira XXD serisinin yerini 7D ve takipçilerine bırakacağını düşünüyordum.

Gerçekten 60D kime hitap edecek tam anlamasam da (D90’i hedef aldığı söyleniyor) kanıtlar epey gerçekçi görünüyor.

Anlaşılan Canon “böl ve yönet”  felsefesiyle “herkes için bir EOS DSLR” çıkaracak.

EOS 60D iddia edilen özelliklerle çıkarsa Canon’un DSLR serisinde ilk defa katlanabilir LCD görüyor olacağız. Video çekecekler için güzel bir haber tabi ki.

Ayrıntı şurada.

Nolan Yeni Kubrick mi?Nolan Yeni Kubrick mi?

Bu tür karşılaştırmalar her zaman çok sevilir.

Messi mi büyük Maradona mı? sorusundan çok farklı olmamakla birlikte “Inception” un çıkışıyla yabancı sitelerde Nolan’ın yeni Kubrick olduğu (veya olmadığı) ile ilgili bir sürü yazı çıkmaya başladı.

İki yönetmen arasında benzerlikler yok değil. Bunların en önemlisi ikisinin de büyük güce kavuşmuş olmaları ve filmlerinin üzerinde tam kontrol sağlayabilmeleri (ki bu Hollywood için neredeyse imkansız sayılabilecek bir iş)

Nolan artık Hollywood “elitinin” içinde garanti bir yer edindi ve belli ki daha da büyük filmlerle yoluna devam edecek. Kalkıp Nolan’a kötü diyecek değilim. Nolan’a kötü diyen bence çarpılır! 🙂

Yine de bence Nolan henüz Kubrick değil.

Zira Kubrick’i çok biricik yapan bir şey vardı: Anlattığı hikayeleri başka hiç kimsenin anlatmayacağı gibi anlatması. Sinefil değilim ama herhangi bir öyküyü sinema diliyle anlatan hiç kimsenin Kubrick’in yanına bile yaklaştığını görmedim. Bu “Kubrick harika anlatıyordu diğerleri kötü” demek değil ama Kubrick gerçekten başka türlü anlatıyordu.

Shining’i düşünün. Başka bir yönetmenin elinde sıradan bir filme dönüşebilirdi. Hemen her filminde bunu görmek mümkün.

Bence Nolan “henüz” Kubrick kadar cesur ve özgün değil. Yukarıda da dediğim gibi tabi ki çok iyi bir yönetmen ama yine de Kubrick ayarında değil.

“Inception” iyi bir film ama Kubrick tarafından çekilse ne olurdu?

Nolan filmi aksiyona boğuyor. Bunu iyi de yapıyor ama bunu yaparken bence aslında “Summer Blockbuster” yapan bir yönetmenin çaresizliğiyle yapıyor. Kubrick aynı şeyi yapar mıydı? Yoksa beklentilere hiç prim vermeyip çok garip bir film mi yapardı?

Bence işi aksiyona dökmezdi.

Peki bundan sonra Nolan yeni Kubrick olur mu? Sanmıyorum.

Tabi butun yazdıklarım spekulasyon ve bu sorunun cevabını ancak zaman verecek. O zaman gelene kadar şuradaki yazıyı da okuyabilirsiniz.

CMOS ile Yapamayacaklarınız…What You Can’t Do with CMOS…

Lightning and Cmos from ilker canikligil on Vimeo.

CMOS algılayıcı kullanan bir kamera ile ne yazık ki şimşek videoları çekemiyorsunuz. Şekilde görüldüğü gibi bu tür kameralar bu durumda saçmalıyor. Örnekteki kamera 5D MK II

Nedeni tabi ki tarama sistemi: CMOS algılayıcılar her bir pikseli sırayla okudukları için sürekli yukarıdan aşağı bir hareket var. Bilindiği gibi Jello etkisi denen olgunun da nedeni aynı.

Sanırım birileri bir gun buna bir çare bulacak. O zamana kadar şimşekleri “post” sırasında koyacaksınız 🙂

Lightning and Cmos from ilker canikligil on Vimeo.

You can’t shoot Lightning videos on CMOS based camera systems. The reason is obvious: CMOS systems read pixels one by one. This also causes the infamous “Jello Effect”

I am sure some day someone will solve this problem. Until then we will have to replace Lighning Effects during post production.

NEX-VG10

Sonunda beklenen oldu ve Sony küçük kameralar sınıfında “büyük algılayıcılı” ilk örneği çıkardı. Panasonic daha önce davranmıştı ama nedense Sony “ilk biziz” demiş basın bülteninde.

Kamera önceden duyurulan NEX serisi fotoğraf makineleri üzerine kurulmuş. 14 milyon piksele sahip APS-C bir algılayıcıya sahip olan kamera Sony’nin deyimiyle “harika bir derinliğe sahip mükemmel HD görüntüler” üretmek için yaratılmış (daha önce aklınız neredeydi o zaman?)

E mount mercekleri kabul eden kamera bir adaptörle DSLR merceklerini de kullanabilecekmiş. 12800 ASA ya kadar gidebileceği iddia edilen kamera beklendiği üzere AVCHD formatını kullanıyor. En fazla 60 kareye çıkabilen NEX VG10 profesyonel ses girişine sahip değil. Aletin izin verdiği saniyedeki en yüksek veri miktarı 24 Mbps (Canon EOS 5D MK II’de 39 Mbps)

Kameranın fiyatı henuz belli değil (ya da ben bulamadım). Böylece her şey beklendiği gibi ilerlemeye devam ediyor. Pek yakında bu kameranın daha “Pro” bir sürümünü göreceğiz.

Ben alır mıyım bu aleti? Asla ama alana da mani olmayalım : )

Ayrıntı her zamanki yerinde.

EDIT: Fiyat 2000 USD olacakmış. Sony çok uçmamış, fiyat makul.

EDIT 2: VG10 sadece INTERLACED cekim yapabiliyor ancak  aslında progressive goruntuyu Interlaced bir video formatinin icine yaziyor. Yani sorun yok.

3D Sinema Hakkında

Bu sıralar sık sık “3D ile sinema nasıl değişecek?” şeklinde konuşmalara şahit oluyorum. Bir grup insan sinemanın 3D ile tamamen değişeceğini ve bunun büyük bir devrim olduğunu düşünüyor. Hatta “3D sinema için bence önemsiz bir şeydir” dediğimde eski bir öğrencim “taş kafalı olmuşsun hocam” deyiverdi  🙂

“Taş kafalı” mıyım bilmiyorum ama bence 3D sinema için gerçekten önemsiz bir gelişme. Hatta gelişme mi ona bile emin değilim. 70lerde de böyle bir “3 buutlu” (nedense o zaman böyle denirdi!) film patlaması olmuş ama o furya başladığı gibi hızla bitmişti. Tamam bugünkü teknoloji tabi ki daha iyi ama yine de bu haliyle 3D sinemanın “harika bir deneyim” olduğunu iddia edenleri anlamıyorum.

Aslında itirazım çok temel bir noktadan geliyor: Sanatın amacı nedir? Gerçeği en iyi şekilde kopyaladığımızda en iyi sanatı mı üretmiş oluruz? Rembrandt’ın resimleri 3 boyutlu olsalar daha mı iyi olacaklardı? Ya da tamamen 2 boyutlu portreler (perspektifi de redderek) üreten Picasso, Rembrandt’tan daha mı değersizdir?

Bu soruları çoğaltmak mümkün ama cevapları bence açık: Sanatsal üretimin amacı “gerçeğe yaklaşmak” değil onu yorumlamak ve dönüştürmektir. Bir eserin başarısı bize 3 boyutlu, 2 boyutlu, renkli, siyah beyaz, yüksek çözünürlükte veya VHS kalitesinde sunulmasıyla artmaz veya azalmaz.

Örneğin Godfather gibi bir filmin 3D olmasının gereği ve anlamı yoktur.

Bütün iletişimciler gibi meseleyi Marshall Mcluhan‘a bağlarsak (“Medium IS the message”) 3D ancak eğlence sineması için uygundur diyebiliriz çünkü size anlık bir sansasyon yaşatır, kaydıraktan kaymak gibi, dönme dolaba binmek gibidir ama iner inmez etkisi geçer.

Bu bağlamda Avatar’ı bir başyapıt olarak görenler de var. Bana göre inanılmaz derecede sıkıcı bir film. Arkasında muazzam bir teknoloji ve akıllı bir yönetmen olduğunu kabul etsek de filmin metninin epey çocukça olduğunu da inkar edemeyiz diye düşünüyorum. Ayrıca 3D fimleri izlemek son derece yorucu ve bir pencereden bakmak gibi. Eğer 3 boyut bu kadar önemliyse o zaman hep beraber sürekli tiyatroya gidelim. O çıktığı günden bu yana gerçekten 3 boyutlu ne de olsa!

Hipstamatic 2

Yeni oyuncak Hipstamatic’le oynamaya devam! Yukaridaki bugüne kadar çektiğim en iyi karelerden biri… Bunun bir cep telefonu ile çekilmiş olması kaderin bir oyunu olsa gerek!

Neden?

Sanırım bir sürü neden var. Bence ilki kontrolsüzlük: İstediğiniz gibi çerçeve yapamıyorsunuz. Bu bir sorun olduğu kadar aynı zamanda bir sürpriz faktörü getiriyor işe.

İkincisi ağır bir makine taşımak zorunda olmamanız. Çekmek istediğiniz bir şey mi oldu? Cep telefonunu doğrultun ve çekin. Hepsi bu. Çanta yok mercek değiştirmek yok!

Bunu 5D MK II ile çekebilir miydim? Hayır çünkü hem izin vermiyorlar hem de o anda yanımda değildi. Kıssadan hisse: En iyi kamera yanınızdakidir!

Social Media

Visit Us On TwitterVisit Us On Youtube