http://news.stanford.edu/news/2009/august31/levoy-opensource-camera-090109.html
Powershot G serisini hiç bir zaman sevemedim. Bu yıl mutlaka algılayıcıyı büyütürler diye düşünüyordum ama Canon ters köşe yaptı: Yeni G11 10 MP’lik bir algılayıcı ile geliyor. Bu da bir önceki model G10’a göre 4 MP daha az!
Bu alışılmadık kararda Panasonic’in LX3 ile yakaladığı başarının (ki benim de en beğendiğim compact kamera o) etkisi olduğu konuşuluyor.
Öyle ya da böyle bu olay bize megapixel yarışı saçmalığının şimdilik durduğunu gösteriyor. Bu da hayırlı bir durum.
Daha fazla ayrıntı her zamanki gibi şurada.
Aşağıdaki röportaji “Stanley Kubrick Interviews” adlı kitaptan aldım. Kitap bildiğim kadarıyla Türkçe’ye de çevrildi. Almakta yarar var. Aşağıdaki benim çevirim…
Playboy: ?Eğer hayat bu kadar amaçsızsa sizce yaşamaya değer mi??
Stanley Kubrick: “Ölümlülükle başa çıkabilenler için, evet. İnsanı anlam oluşturmaya iten hayatın anlamsızlığının kendisidir. Çocuklar tabi ki hayata bir yaprağın yeşil rengi kadar basit şeylerden büyük mutluluk duymak gibi bozulmamış bir mucize duygusu ile başlar fakat büyüdükçe, ölüm ve yıkımın farkındalığı bilinçlerine sızarak yaşam sevincini, içlerindeki idealizmi ve ölümsüzlük yanılsamasını yıpratmaya başlar. Çocuk olgunlaştıkça çevresinde hep ölüm,acı görmeye ve “insanın mutlak iyiliğine” olan inancını kaybetmeye başlar. Yine de eğer yeterince güçlü ve şanslıysa ruhun bu karanlığından yaşamın heyecanını yeniden doğurabilir, taze bir amaç ve onaylanma hissi yakalayabilir. Doğumundan gelen o mucize duygusunu geri getiremez ama ondan daha kalıcı ve sürekli bir şey şekillendirebilir.
Evren hakkındaki en dehşet verici şey onun bize düşman değil, kayıtsız oluşudur fakat bu kayıtsızlıkla uzlaşıp hayatın zorluklarını ölümün sınırları içinde kabul edebilirsek insan türü olarak varlığımız bir anlam ve tatmin sağlayabilir. Karanlık ne kadar derin olursa olsun kendi ışığımızı yaratmalıyız.”
Neil Armstrong tarafından Hasselblad 500EL ile ve 80 mm mercekle çekilen yukarıdaki fotoğraf benim kuşağım için çok önemlidir. En azından ben hep bu fotoğraflara bakarak ve hayal ederek büyüdüm diyebilirim!
Bu yıl Apollo 11’in Ay’a gidişinin 40. yılı kutlanırken. NASA ve JFK Başkanlık Müze ve Kütüphanesi özel siteler açtılar.
www.wechoosethemoon.org adlı sitede yolculuk gerçek zamanda canlandırılıyor ve bügüne kadar görülmemiş video, fotoğraf ve ses kayıtları halka açılıyor. Şu anda 11 bölümlük yolculuğun tam ortasındayız. 20 Temmuz’daki geri dönüş sonrası site bütünlüğü içinde gezilebilecek.
40 yıl önce gerçekleşmiş olmasıyla beni hala heyecanlandıran ve içinde olduğum kuşağı “astronot olma” sevdasına düşürmüş bu olayı tekrar incelemekte fayda var 🙂
Ne kadar şanslıyım inanamazsınız: Son iki haftada üç kere lotarya kazandım (üstelik bilet bile almadan). Her nasılsa hep bu lotaryalar eposta adresime çıkmıştı… 2 kere Afrika’dan birileri bana toplam 45 milyon dolar vermek istedi… Son olarak da bugün aşağıdaki maili aldım. İngilizce problemi olanlar için özet geçersem Cote D’ivoire da yaşayan bir prenses (yani bir kralın kızı!) bana 850 bin dolar nakit para arti uzun vadeli, sevgi dolu bir ilişki öneriyor 🙂
Tabi biz ciddiye almayıp geçerken bir çok insan ne yazık ki bunlara kanıyor. Amerika’nın her yıl bu sahte epostalarla 100 milyonlarca dolar kaybettigi biliniyor. Nigerian Scam veya 419 olarak da bilinen bu yaygın üç kağıtçılık türü için şuraya bakabilirsiniz.
(Ekwo Family).
Rue 15 Paris Village.
Abidjan Cote d Ivoire.
Michael Mann’den büyük ümitle beklediğimiz “Public Enemies” (Halk Düşmanları) sonunda çıktı.
Geçen cuma filmi gördüm ve büyük hayal kırıklığına uğradım. Heat’deki performansina bakarak Mann’ın çok iyi bir film yapacağını düşünüyordum. Ne yazık ki ortaya senaryosu kötü yazılmış, tatsız bir film çıkmış. Mann filmi kurtarmak için bir takım girişimlerde bulunuyor ama yine de olmuyor.
Konunun özellikle blogu ilgilendiren tarafı filmin f950, f23, Ex1 gibi Sony kameralarla çekilmiş olması. Bazı high speed çekimler 35 mm olsa da filmin çoğu video.
Yine şaşırtıcı bir durum ama film rahatsız edici derecede “kötü görünüyor”. Berbat bir “video look” söz konusu. Daha önce de f950 ile çekilmiş filmler görmüştüm ama bu kadar kötüsüne ilk defa rastladım. RED’e çamur atanlar çatlasın! 🙂
Teknik detaylarla ilgili bilgi şurada.
Bugünlerde blogu boşladım. Hem yeni kamera çıkmıyor hem de yaz rehavetine kapıldım sanırım…
Beni deli eden şeylerden bahsedeceğim bugün:
* Photoshop’un belli bir süre kullanımdan sonra nedensiz şekilde ve delirtici düzeyde yavaşlaması. Evet, bu allahın cezası yazılım ne hikmetse bir süre sonra yavaşlar. Ne kadar güçlü bilgisayar alırsanız alın bundan kurtulamazsınız.
* Cimri insanlar: Böyle bir insan türü vardır. Bu adamlar (veya kadınlar) devamlı bir takım küçük hesaplar yapar ve sizi de bu hesaplara dahil ederler. Daima her şeyi “en ucuza” almaya çalışırlar (ve aldıklarını iddia ederler). Her tür alış veriş için mutlaka bir “tanıdıkları” vardır. Sürekli neyi ne kadar ucuza kapattıklarını anlatır dururlar…
* Reklam ajanslarının herhangi bir reklam filmini çektirmek için toplantıya çağırıp sonra da “Hmm, siz bu filmi çekebilir misiniz ki? Bu film bizim için çok önemli… Özellikle oyunculuk blah blah” demesi. Ne tuhaftır ki henüz hiç “Önemsiz bir reklam filmi çekmek istiyoruz” diyene rastlamadım. Ayrıca kalkıp toplantıya geldiysek elbette çekeceğimize inanmışız da gelmişiz. Bunu tekrar sormanın kime ne yararı var?
* Yine reklam ajanslarının “Renkler nasıl olacak?” sorusu. Önce “Ne anlatıyorsun? Öykün ne? Sözün ne? Önermen ne?” bunları bir düşün ondan sonra rengi konuş… “Renkler çok sıcak olacak” desem neyine yarayacak anlamıyorum ki… ama tabi bunun musebbibi biraz da yeni kuşak reklam yönetmenleri. Bu arkadaşlar anlattıkları şeyi doğru anlatmaya çalışmak yerine Shots’dan arakladıkları desature tonlar ve Çukurcuma’dan kiraladıkları retro mobilyalarla “şekil” yapma peşindeler…
Daha bin tane şey var tabi ama şimdilik bu kadar 🙂
RedUser.net üyesi bir firmanın, Shot With RED adlı blogunda “The power of REDCODE RAW” başlıklı bir yazı yayınlamış. Yazıya göre; omuz üzerinden çekilmiş bir kız karesini 4K – TIFF formatında indirip (48 MB), renk düzenleme yapıp – karenin son halini tekrar siteye upload edebiliyorsunuz.
Şu ana kadar color-correction yapılmış 40 farklı versiyon yüklenmiş. Aynı kaynak kareden üretilen “One Image, Many Visions” adlı galeri ilginizi çekebilir. — Son 2 kare benden : )
[flashvideo file=”https://www.ilkercanikligil.com/wp-content/uploads/ucuc.flv” image=https://www.ilkercanikligil.com/wp-content/uploads/ucuc.jpg /]
Dün Kabataş’tan geçerken sahilde Bungee yapan gençler gördüm. Kamera da yanımda olunca dayanamayıp biraz çektim. Project Natal falan derken adrenalinin hası burada 🙂
Aradaki 1 sn donuk kare 5D Mk II’nin videonun arasında fotoğraf çektiğinizde oluşturduğu boşluk. Aletin kayıt giriş ve çıkışları (düğmesi garip bir yerde olduğu için)Â çok sallantılı oluyor ne yazık ki…
Aşağıda da bir kare foto… Atlayanların yüz ifadeleri çok güzel! Fotoğraf mı video mu derseniz galiba bazen fotoğraf demek zorundayım 🙂
Ses (konuşma) algılıyor… Şekilleri algılıyor… Derinlik algılıyor… Yüz ve hareketlerinizi algılıyor… ve… Cevap/karşılık veriyor!
Project Natal, Microsoft XBox 360‘ın konsol/kumanda gerektirmeyen yeni platformu. 1 Haziran’da tanıtılan bu yeni platformda; vücut hareketleri, konuşmalar ve hatta eşyalar kullanılarak oyun oynamak mümkün.
Bir CMOS ve infra-red projektörden oluşan 23 cm’lik bir sensör, bu güzide “alete” 3 boyutlu hareket algılama kabiliyeti sağlıyor. Fakat perde arkasında; bunu yorumlayabilen ve diğer özellikleri kazandıran müthiş bir Microsoft yazılımı var. (Vista olmadığı kesin : )
Microsoft şimdiden, oyun üreticilerine 1000’den fazla SDK yollamış. Fakat, henüz Project Natal’ın fiyatı ve piyasaya çıkış tarihi ile ilgili bir açıklama yok. Merakla bekliyoruz…
—
XBox Project Natal’ın resmi YouTube kanalı burada…Â Sitesi şurada… PlayStation nerede?.. Wii?..
Blog ve e-posta üzerinden bana sorulan sorulardan bazılarını cevaplamak için bir SSS (FAQ) sayfası açtım. Üstteki panelde SSS başlığından ulaşabilirsiniz… Sorularınızı o başlığa ekleyebilirsiniz… Tabi cevabını bilmediğim sorular da gelecektir. O zaman da hep beraber cevabını buluruz diye düşünüyor ve umuyorum….
PS: Bugüne kadar sorular ilgisiz baslıklara karisiyordu artık SSS sayfasını kullanabiliriz.
PS2: Kargasayı azaltmak icin bir FAQ eklentisi kullanmaya basladım. SSS sayfası yorumlara açık olmayacak… Daha önce yorumu olanlardan özür dilerim.
[flashvideo file=”http://adobe.edgeboss.net/download/adobe/adobetv/platform_evangelism/oooiifull.mp4″ image=”https://www.ilkercanikligil.com/wp-content/uploads/oooii.jpg” /]
Minority Report, Armageddon, Enemy of the State gibi filmlerde; dokunmatik yüzeyler, ekran ve cam arayüzlerdeki tüm interaktif görsel efektleri üreten OOOII firması, Star Trek‘te de bu arayüzleri üretmiş.
Daha önce efektleri üretmek için Adobe After Effects, Illustrator gibi uygulamaları kullanan OOOII, Star Trek’te Adobe Flash ve Adobe Air uygulamalarını kullanmış. Bunun avantajı; Flash ve Air’in bir programlama dili (ActionScript 3.0) kullanıyor olması. Bu programlanabilir arayüzler/efektler sete çok büyük kolaylıklar getiriyor. Filmde kullanılan akıllı ekranlar, çekim sırasında oyuncuya cevap verebiliyor; geliştiriciler ve/veya yönetmen tarafından, kamera arkasından (gerçek-zamanlı) kontrol edilebiliyor; diğer arayüzlerle iletişim kurabiliyorlar; arayüzlerde ufak değişiklikler o anda – sette yapılabiliyor, vs…
Ayrıca; Flash ve Air, cross-platform uygulamalar. Böylece geliştirme sırasında, aynı ekipte Mac ve Windows (hatta Linux) bağımlıları olsa bile sorun yaşamıyorsunuz. Geliştiriciler birbirlerinin ürettiği dosyalarla rahatça çalışabiliyor.
—
Tarihte O Gün: Nisan 2005 – Adobe Systems, Macromedia’yı (dolayısıyla Flash, Freehand, Director gibi uygulamaları) 3.4 milyar dolara satın aldı. Param olsa ben de yapardım : )
Tarihte Bu Gün: Microsoft, Flash’la yarışabilmek için hala SilverLight‘ı yaymaya çalışıyor. Ama Flash web’i de aşıp Hollywood’a girmiş durumda.. : )
Son yorumlar