Author Archive for ilkerc

Page 16 of 31

Scarlet?Scarlet?

redRED’i sevmekle birlikte yarattıkları “hype” a da sinir oluyorum. Yine bir takım duyurular yapmışlar. Şuradan incelenebilir. Duyuru dediysem “Everything is Subject to Change”  sloganıyla çıkmışlar. Meali: Her şey değişebilir!

Özetle Scarlet serisi kameraların 2010 içinde çıkabileceği haber veriliyor. 2/3 inch olan en küçük Scarlet sabit mercekli olarak 4750 USD’den başlayan fiyatla çıkacakmış. Ayrıca değişken merceğe izin veren 2/3 inch Scarlet için “Mini Prime” mercekler yapacaklarmış. Tanesi yaklaşık 1000 USD fiyatla satılması beklenen bu merceklerin şimdilik 6, 8, 16, 25 ve 50 mm olanları duyurulmuş.

S35 adlı üst sürümün ise gövdesi 7000 USD. Tam takım alınca anladığım kadarıyla yine 20.000 USD yi bulacak.

Bu arada Scarlet icin EF mount (Canon) ve Nikon Mount üretilecekmiş ve diyafram elektronik olarak kontrol edilecekmiş.

Hadi bakalım…

Ahmet UluçayAhmet Uluçay

ahmet_ulucayDuymayan zaten kalmamıştır ama Ahmet Uluçay gitti.

Çok yakın olmasak da bir kaç defa konuşmuşluğumuz vardı. Türk Sinema Sektörü denen vahşi ortamda genelde ona karşı iki ana tutum vardı: Açıkça veya gizlice hor görenler veya abartılı şekilde övmelerine karşılık bundan bir adım öteye geçmeyenler.

Ahmet Uluçay inanılmaz derecede yetenekliydi ve daha da önemlisi taklit edilemez şekilde özgündü.

Pazartesi 11.00’de Beyoğlu Sineması’nda veda töreni varmış. Gitmeyeceğim çünkü sinema insanlarına dayanamıyorum (çoğuna). Ahmet onlardan değildi.

Güle güle Ahmet.

Yararlı EserlerYararlı Eserler

Son zamanlarda keşfettiğim bazı yararlı yazılımlar var.

İlki Plural Eyes adlı eklenti. Bu garip eklenti coklu kamera ile çekilmis göruntulerin ses eşlemesini otomatik olarak yaptığını iddia ediyor. Sitede güzel bir video da var. Eğer dediğini yapıyorsa çok iyi.

İkincisi yıllardır EOS kameralarımın kenara atıp durduğum CD’lerinden çıktı: Picture Style Editor! Canon’un bu berbat yazılımı bugüne kadar varlığını atladığım bir şeyi yapabiliyor: EOS 5D MK II’nin gamma egrisi ile oynayabilmenizi sağlıyor. Tabi başka bir sürü ayarla da oynayabiliyorsunuz. Böylece kameranın algılayıcıdan gelen RAW veriyi videoya dönüştürürken nasıl davranması gerektiğini belirleyebiliyorsunuz. Bu bilgiyi bana ileten Şakir Akşar’a teşekkür ederim.

Hatta bu yöntemle epey flat (kontrasti aşırı düşürülmüş böylece dynamic range’i yükseltilmiş) profiller üretmiş bir takım gençler. Şuradan incelenebilir.

Uzay KoltuguUzay Koltugu

Toshiba Space Chair from provato on Vimeo.

Toshiba uzaya koltuk göndermiş. Güzel. Ben niye böyle reklam filmleri çekemiyorum? 🙂

Bu da “Making Of” videosu…

Kamera Ararken Kavrulmak!

Blog aldı başını gidiyor: Aylarca önce yazılmış yazıların altında feryat figan herkes bir seyler soruyor, digerleri ona cevap veriyor. Bu aslında güzel bir sey çünkü her soruya yetismem imkansız o yuzden dogrudan cevap vermeyi unuttuklarım beni affetsin. Diger yandan da bazı başlıklar foruma dönmüş durumda. Bunu bir hale yola koymak lazım ama henuz net bir fikir geliştiremedim bu konuda. SSS sayfası tam olarak çözüm olmadı ne yazık ki.

Sonuçta şunu unutmamak gerek: “Hangi kamerayı almam lazım?” aslen yanlış bir sorudur çünkü “nihai kamera” diye bir şey yok. Sizin ihtiyaçlarınıza göre en uygun kamerayı almak amaç olmalı. Sizin ihtiyaçlarınızı da en iyi siz bilirsiniz, blog sahibi veya izleyicileri değil.

Bu nedenle “Hangi kamerayı alayım?” yerine “Şu şu amaçla hangi kamerayı alayım?” demek daha makul bir soru olabilir.

Sen hangisini alırdın diye sahsi fikrimi sorarsanız şu an 5D MK II’den başka bir şeye elimi sürmem. Her ne kadar Ömer benimle aynı fikirde olmasa da yukarıda dediğim gibi benim amaçlarım için şu an daha iyisi yok ama broadcast için profesyonel bir çözüm arıyorsanız tabi ki 5D olmaz.

20122012

2012 Amerikalidan çok Amerikalılaşmış ama aslen Alman olan Roland bu sefer ne yapmış diye gittim gördüm.

Bir film aynı anda hem bu kadar iyi hem de bu kadar rezil nasıl olabilir?

Klişeler ötesi bir senaryo, filme bir an bile inanmayan oyuncular, saçma sapan mantık hataları… ama her şeye rağmen gidilip görülmesi gereken bir film işte 🙂

Blogu ilgilendiren tarafı çoğu Panavision Genesis ile dijital çekilmiş bu filmin görüntülerinin (yine) rahatsız edici şekilde “video” olması. Forumlarda çok yüksek örtücü hızıyla çekildiği iddia ediliyor.

Etki o kadar bariz ve kötü ki çoğu yerde berbat bir video filmi izler gibi hissediyor insan… Bu yıl ikinci defa bir Hollywood Blockbuster’i (ilki Michael Mann’in filmiydi) perdede kötü görünüyor. İlginç… Dijital karşıtları bu duruma içten içe sevinse de ben yanlış bir uygulama (veya tercih) yapıldığını düşünüyorum.

H3DII-50-Multi-ShotH3DII-50-Multi-Shot

651741Yine bir Hasselblad haberi: Firma gecen hafta H3DII-Multi Shot adlı kamerayi duyurdu. Alet 50 MP ile arka arkaya 4 kare cekiyor ve bunu yaparken algilayiciyi her cekimde 1 piksel kaydiriyor.

Böylece goruntunun her noktasinda RGB degerleri tam olarak örneklenmis oluyor. Sonucta cok daha ayrintili ve renk hassasiyetine sahip fotograflar ortaya cıkıyor.

Tate galerisi bu kamerayi sanat eserlerini arsivlemek icin kullaniyormus. Ayrıntı şurada

FPS Problemleri!

fpsÜlkemizde fps (saniyedeki kare sayısı) kavramı ile ilgili genel bir kafa karışıklığı söz konusu. Profesyonel ortamlarda bile bu konunun tam olarak anlaşılmamış olması ve daha da kötüsü yanlış anlaşılmış olması çok görülen bir durum.

FPS adı üstünde herhangi bir görüntü sisteminde saniyede kaç kare gösterileceğini tanımlayan bir kısaltma. PAL adı verilen TV sisteminde saniyede 25 kare gösterilir. Bu 25 kare “progressive” değildir. Yani tek bir seferde tam olarak gönderilmez. İki yarım kare olarak gönderilir. Bu yarım karelere de “Field” adı veriliyor. Yani PAL kullanan ülkelerde saniyede 50 field gönderilir. Yine bu ülkeler 50 HZ’lik elektrik sistemi kullanırlar.

Kuzey Amerika ve daha bir çok bölgede ise NTSC adı verilen ve saniyede 30 kare (aslında tam olarak 29.97!) kare gönderilen (veya 60 field) sistem kullanılır. Tahmin edebileceğiniz gibi bu sistemi kullanan ülkeler 60 HZ lik elektrik sistemine sahiptir.

TV sistemlerinin temelleri 1930larda atıldığı için bu farklılıklarla savaşmak zorundayız. Aslında bugün böyle bir ayrıma gerek yok.

İşleri daha da karıştırmak için sinema projeksiyon makineleri de saniyede 24 kare gösterirler.

Dolayısıyla örneğin bir sinema filmi çekecekseniz önünüzde çok somut bir soru belirir:  Saniyede kaç kare çekelim? 24 fps çekerseniz filminiz sinemalarda tam olması gerektiği hızda oynayacaktır. 25 çekerseniz  TV’de ve DVD’de doğru hızda oynayacaktır. Bunlardan birini seçmeniz gerekir.

Diyelim ki 24 fps çektiniz ve filminiz 100 dk. uzunluğunda bir film oldu. Bu demektir ki elinizde toplam 144.000 kare var (100*60*24)

Aynı filmi TV’de oynatmaya karar verdiniz. Filminizin süresi 96 dakikaya düşecektir. Neden mi? Çünkü elinizdeki 144.000 kareyi sinema göstericisi saniyede 24 kare şeklinde tüketiyordu. Oysa TV sistemi bu 144.000 kareyi saniyede 25 kare akıtarak tüketeceği için filminiz hızlanmış olacak.

Buraya kadar anlaşılmayan bir şey yok. Peki ses ne olacak? Ne yazık ki Sinema Tv Bölümü’nde bir profesör bir gün bana şöyle demişti: “Sesin normal hızı saniyede 24 karedir!”

Tabi ki böyle bir şey yok çünkü sesin çekim hızı diye bir şey yok. Yani sesi 24 kare çekmek veya 25 çekmek diye bir seçenek yok sadece “sesi kaydetmek” söz konusu.

Örnekten gidersek elinizde bir film var. 144.000 kareden oluşan bu filmin bir de ses kuşağı var. Siz filmi 24 kare çektiniz. Buna uygun olarak ses kuşağı da 100 dk. sürecektir. Bu filmi TV de oynattiğınızda ses kuşağı da doğal olarak %4 hızlandırılmış olarak geçmek zorundadır. Aksi takdirde ses senkronu bozulur. Bu hızlandırma seslerde bir pitch değişimi yaratır (yani sesler tizleşir, konuşmalar hızlanır). Bu kötü etkiyi azaltmanın yolu sesin pitch ini digital olarak değiştirmektir.

Akla şu soru gelebilir: Saniyede 120 kare çekersek ne olur? Slow motion olur  🙂 Tabi ki saniyede 120 kare çektiğiniz bir şeyde ses senkronu sağlayamazsınız. Peki 120 kare çekip 120 kare gösterirsek ne olur? O zaman aslında temelde 25 kare çekmiş gibi olursunuz. Sadece görüntünün niteliği biraz değişir ama zamanlama değişmez.

NTSC’den (30 fps) PAL’e (25 fps) veya tersine dönüş 24 fps-25 fps geçişi kadar kolay değil. Bu durumda basit bir hızlandırma veya yavaşlatma yeterli olmaz. Bu çevrim için aradan belli karelerin atılması gerekir. Bu işleme genel olarak 3:2 pulldown adı veriliyor.

5D MK II gibi 30 fps çeken kameraların sorunu da buradan geliyor: 30 fps lik bir şeyi 25 fps e dönüştürmek çok uzun sürüyor ve sonuç tam olarak tatmin edici olmuyor.

Alcider 2Alcider 2

[flashvideo file=”https://www.ilkercanikligil.com/wp-content/uploads/alcider2.flv” image=https://www.ilkercanikligil.com/wp-content/uploads/alcider2.jpg /]

Ajans: Bart / Yapım Şir: Bart / Yapım: Ceyhun Canikligil / Gör. Yön: Alp Korfalı / Motion Control: Altan Sebüktekin / Compositing: Emre Aypar – Makina

Ek

Bir önceki başlıktaki Beko reklam filmiyle ilgili soru ve şüpheler fazla. Renklerle çok fazla oynadigimi veya görüntülerin aslının cok grenli oldugunu düşünenler var. Bu tür spekülasyonları önlemek için filmin ilk planının bir karesinin ham halinin yüzde yüz cropunu koyuyorum. Bir alttaki de aynı karenin tam hali. Son kare ise filmin render edilmiş hali…

Tabi bunlar JPEG sıkıştırması yemiş kareler ama hepsi ayni oldugu için çok önemli değil. Görüldüğü gibi 1600 ASA için hiç fena değil!
Continue reading ‘Ek’

Beko + EOS 5D MK II + ilkerc!Beko TV Spot & 5D MK II

Beko National Basketball League TVC from ilker canikligil on Vimeo.

Ajans: Sportsnet / Yapım Şir: Motion Films / Yön & Gör. Yön: İlker Canikligil / Kurgu & Finishing: Emre Aypar – Makina / Müzik: Jingle Jungle

(This article has an English summary here)

Yaklaşık bir yıldır 5D MK II ile bir reklam filmi çekmeyi istiyordum. Uygun bir fırsat ancak geçen hafta çıktı. (30 kare/sn meselesinden dolayı konuşmalı bir filmin 5D ile çekilmesi bir çok problem yaratacaktı).

Sonunda uygun proje geldi ve Beko’nun “2010 Basketbol ligi sponsorluğu” filmi tamamen Canon EOS 5D MK II ile çekildi. Bunu daha önce yapan oldu mu bilmiyorum. Açıkçası son bir kaç yıldır yaptığım en iyi işlerden biri oldu… Neden?

Öncelikle bu tarz projeler çok sık gelmiyor Türk reklam aleminde. Bu tür işler para varsa genelde ya yabancı yönetmenlere ya da “starlaşmış” yerli reklam yönetmenlerine gidiyor. Korkak bir sektör olduğu için bu tür riskler ancak bütçeler küçükse alınıyor. Küçük bir kamerayla çalışmak bütçe açısından olduğu kadar kullanım açısından da tabi ki çok iyi. Tuhaf yerlere kamera sokmak, tuhaf açılar bulmak ve hızlı olmak çok daha kolay.

Ayrıca aletin ışık duyarlılığı çok iyi olduğu için filmi 1600 ASA da çekebildim. Tabi yine de profesyonel ışık ekibiyle çalıştım zira mekan çok büyüktü ve istenen etki için ışık kullanmak gerekliydi.

Filmin atmosferi açısından “çok geniş açı” kulanmak istiyordum. Normal bir video kamerayla bu mümkün olamazdı. Nerdeyse bütün planlar EF 16-35 2.8L II ile çekildi sadece iki planda 70-200 2.8L IS kullandım. Setin diğer yıldızı da tabi ki “Skater Mini” adlı acayip aletti. Sadece bir planda dolly kullandım diğer her şey Skater ile çekildi.

5D nin sorunları yok değil. Bunların en önemlisi tabi ki LCD’nin oynamıyor oluşu. Özellikle bunun gibi kameranın sürekli radikal açılarda olduğu bir filmde epey zor oluyor ama bunun bir de avantajı var: Yönetmenden başka kimse ne çekildiğini göremiyor! Bir EOS DSLR ile film çekerken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var. Canon’un fabrika ayarları çok aşırı kontrast, doygun ve keskin bir görüntü veriyor. Picture Styles menüsünden bunlarla mutlaka oynamak gerekli. Ben de yeni bir profil yarattım ve bu değerleri en düşükte kullandım. Buna ek olarak mutlaka ama mutlaka sette beyaz ayarını kurcalayarak istediğiniz rengi çıkartmanız önemli: H.264 sonradan denemeler yapmaya çok uygun bir codec değil ne yazık ki. 1600 ASA’ya rağmen taneciklenme neredeyse yok denebilir. Karanlık yerlerde de hala veri olması doğrusu beni epey şaşırttı. Dinamik aralık gayet başarılı…

Filmcilikle uğraşmaya başladığımdan beri büyük ekipleri bir türlü sevemedim. Büyük ekibin bir takım konforları olsa da etrafta ne kadar az insan varsa kendimi o kadar iyi hissediyorum. Görüntü yönetmeni arkadaşlarım gücenmesin ama “Kendi filmini kendin çek” düşüncesine her zamankinden daha yakınım 🙂 Bunun nedeni de ego değil. Bir yönetmenin kamerayla mutlaka ilişkisi olması gerektiğine inaniyorum.

Sonuç olarak EOS 5D MK II bu testin altından da başarıyla kalktı diye düşünüyorum. Hatta o kadar ki keşke daha fazla filmi böyle çekebilsem. Teşekkürler Canon! Yine de hala 25p yi bekliyorum!

PS: Ben yazıyı yazdıktan dört gün sonra Canon 5D MK II ye 24p ve 25p özelliklerini ekleyeceğini duyurdu!

Beko National Basketball League TVC from ilker canikligil on Vimeo.

Agency: Sportsnet / Prod. House: Motion Films / Director & Cameraman: İlker Canikligil / Editing & Finishing: Emre Aypar – Makina / Music: Jingle Jungle

Since last December I was looking for an adequate project for EOS 5D MK II. Finally I’ve got the chance to work with 5D MK II on new Beko TV Spot for National Basketball League Sponsorship. Entire spot is shot with Canon EOS 5D MK II DSLR. I used EF 16-35 2.8L II lens at ISO 1600 but there is no noticeable grain in the final image. What a wonderful life!

Most of the travelling shots are done with PS Technik’s little wonder “Skater Mini” (very expensive gadget!)

Canon’s default picture styles are unnecessarily high contrast, over saturated and sharpened. I created a new profile with lowest possible values. I also had to control WB in every shot in order to get the look I was after… H.264 is not a good codec for color correction: So you need to be careful on the set.

I am extremely happy about the result. Dynamic range and contrast are very good but more importantly I just got the look I was looking for.

I think 5D Mk II made a great job out of it. Thanks Canon! But we still wait for the 25p option!

PS: 24p and 25p will be available by a firmware update in 2010 according to this press release by Canon.

H4D ve “True Focus”

hassel Yeni Hasselblad H4D-60 gecen haftalarda duyuruldu. Adından da anlaşılacağı gibi 60 MP’lik görüntüler üreten bu “uber kameranın” bence daha önemli bir özelliği var.

Kamera ve fotoğraf makinesi alanında yepyeni buluşlar her zaman çıkmıyor ama bu sefer Hasselblad “otomatik netlik” sorununa devrimci bir yaklaşım getirmiş.

H4D-60’in içinde, herhangi bir noktaya netlediğinizde (konu yer değiştirmediği sürece) siz hareket etseniz bile kameranın uzaydaki konum değişimini algılayan bir sistem var. Böylece netliği düşünmenize gerek kalmıyor! Firma bu sisteme True Focus adını vermiş.

Bence harika bir fikir. Umarım yakında DSLR lara da gelir bu özellik.

Ayrıntı şurada. Aletin tahmini gövde fiyatı 20.000 Eurohassel Yeni Hasselblad H4D-60 gecen haftalarda duyuruldu. Adından da anlaşılacağı gibi 60 MP’lik görüntüler üreten bu acayip kameranın bence daha önemli bir özelliği var.

Kamera ve fotoğraf makinesi alanında yepyeni buluşlar her zaman çıkmıyor ama bu sefer Hasselblad “otomatik netlik” sorununa devrimci bir yaklaşım getirmiş.

H4D-60’in içinde, herhangi bir noktaya netlediğinizde (konu yer değiştirmediği sürece) siz hareket etseniz bile kameranın uzaydaki konum değişimini algılayan bir sistem var. Böylece netliği düşünmenize gerek kalmıyor! Firma bu sisteme True Focus adını vermiş.

Bence harika bir fikir. Umarım yakında DSLR lara da gelir bu özellik.

Ayrıntı şurada. Aletin tahmini gövde fiyatı 20.000 Euro

Social Media

Visit Us On TwitterVisit Us On Youtube