Bu tür karşılaştırmalar her zaman çok sevilir.
Messi mi büyük Maradona mı? sorusundan çok farklı olmamakla birlikte “Inception” un çıkışıyla yabancı sitelerde Nolan’ın yeni Kubrick olduğu (veya olmadığı) ile ilgili bir sürü yazı çıkmaya başladı.
İki yönetmen arasında benzerlikler yok değil. Bunların en önemlisi ikisinin de büyük güce kavuşmuş olmaları ve filmlerinin üzerinde tam kontrol sağlayabilmeleri (ki bu Hollywood için neredeyse imkansız sayılabilecek bir iş)
Nolan artık Hollywood “elitinin” içinde garanti bir yer edindi ve belli ki daha da büyük filmlerle yoluna devam edecek. Kalkıp Nolan’a kötü diyecek değilim. Nolan’a kötü diyen bence çarpılır! 🙂
Yine de bence Nolan henüz Kubrick değil.
Zira Kubrick’i çok biricik yapan bir şey vardı: Anlattığı hikayeleri başka hiç kimsenin anlatmayacağı gibi anlatması. Sinefil değilim ama herhangi bir öyküyü sinema diliyle anlatan hiç kimsenin Kubrick’in yanına bile yaklaştığını görmedim. Bu “Kubrick harika anlatıyordu diğerleri kötü” demek değil ama Kubrick gerçekten başka türlü anlatıyordu.
Shining’i düşünün. Başka bir yönetmenin elinde sıradan bir filme dönüşebilirdi. Hemen her filminde bunu görmek mümkün.
Bence Nolan “henüz” Kubrick kadar cesur ve özgün değil. Yukarıda da dediğim gibi tabi ki çok iyi bir yönetmen ama yine de Kubrick ayarında değil.
“Inception” iyi bir film ama Kubrick tarafından çekilse ne olurdu?
Nolan filmi aksiyona boğuyor. Bunu iyi de yapıyor ama bunu yaparken bence aslında “Summer Blockbuster” yapan bir yönetmenin çaresizliğiyle yapıyor. Kubrick aynı şeyi yapar mıydı? Yoksa beklentilere hiç prim vermeyip çok garip bir film mi yapardı?
Bence işi aksiyona dökmezdi.
Peki bundan sonra Nolan yeni Kubrick olur mu? Sanmıyorum.
Tabi butun yazdıklarım spekulasyon ve bu sorunun cevabını ancak zaman verecek. O zaman gelene kadar şuradaki yazıyı da okuyabilirsiniz.
Bence bu karşılaştırmaların yapılmasının en büyük sebebi Nolanâ??ın Warner Bros.â??un yeni protegesi olması. Biliyorsunuz Stanley Kubrick bütün filmlerini Warner Bros desteği ile yapmıştı ve tam kontrole sahipti. Bir başka benzerlik Nolanâ??ın İngiltereâ??den Amerikaâ??ya göç etmesi, Kubrickâ??in ise Amerikaâ??dan İngiltereâ??ye.
Ama Nolan bence sadece Kubrickâ??ten almıyor. Hemen hemen bütün epik yönetmenlerin etkileri açık. Bence en önemlisi David Lean. Kubrickâ??ten aldığı dönen objeler (hemen hemen bütün filmlerinde var) Inceptionâ??da bariz.
Benim için iki yönetmen arasındaki en önemli fark Kubrickâ??in resimden Nolanâ??ın ise mimariden etkilenmesi. Kubrickâ??in bütün çabaları resmin içi ile ilgiliydi. Nolan ise resmin dışı ile ilgileniyor gibi. Bu anlamda Inceptionâ??ın üç boyutlu çekilmesi bence tamamen filmin derdi ile ters düşen bir seçim olurdu. Nolan sanki Inceptionâ??da iki boyutun içinde üçüncü boyutu arıyor gibiâ?¦
Bence Stanley Kubrick eşi benzerine pek rastgelinmeyecek birisi. Onu yalnızca bir yönetmen ve ya sinemacı olarak görmüyorum. Karakteriyle, vizyonuyla, ufkuyla, sanat anlayışıyla büsbütün örnek alınması gerekiyor. Bir insanın filminde müthiş görseller yaratması, binbir türlü akıl oyunlarına yer vermesi onu ancak müthiş bir yönetmen ve belki iyi bir sanatçı yapabilir. Cristopher Nolan’ı da çok seviyorum, bence o da eşi benzeri olmayan bir yönetmen ama şuan için sadece bu kadar. Ben Kubrick Beethovenla, Dostoyevskiyle aynı alemde yer alıyor. Gerçekten herşeyden önce kişiliğini örnek aldığım bir dahi.
Bir alıntı:
Kubrick’in ölümünden sonra The Guardian’ın ünlü röportajcısı Jonson, Kubrick’in malikanesine gidiyor. Kitaplarla dolu bir oda. Jonson “Kütüphanesi bu mu?” derken, şaşkınlıkla fark ediyor ki kitapların hepsi Napolyon hakkında. Bir başka odada, 7.5 cm’ye 12.5 cm boyutlarında 25.000 not kartı. Hepsi Napolyon hakkında. Frewin, “Napolyon’un ya da Josephine’in falanca yılın 23 Temmuz gününde ne yapmakta olduğunu buradan bulursun!” diyor. Kubrick’in yardımcılarıyla birlikte hazırladığı bu arşivin ortaya çıkması yıllar almış, 60’ların sonunda!
Tüm bunlar çekmeyi planladığı ancak çekmediği Napolyon filmi için.
açıkcası ikiside çok sevdiğim yönetmenler .. kubrick ve nolan birer dahi.. nolan ın şu fikirlerini seviyorum… 3d sinemayı gerekli görmemesi. orjinal senaryo işini kubrick kadar olmasada çok iyi yapıyor ve sevişme sahnesini filmlerinde pek kullanmıyor .. ben çok aydın biriyim bu fikri beğenmemi yanlış anlamayın fakat bencede filmin ortasına sırf gişe için sevişme sahnesi atmanında bir gereğini görmüyorum..Benim için ufak bir örnekle 2001 uzay macerası filminde o kamera açısını bulan kubrick her zaman kubrick olarak kalıcaktır .. mementodaki kurgusuylada nolan..nolan olarak kalıcaktır.. ikiside birer dahi ..umarım sinemada böyle yönetmenler daha fazla olur ..
Nolan, genç yaşta önemli konuma gelmiş bir yönetmen. geleceği de parlak görünmekte. ama Kubrick’le bence ilerde kıyaslanması lazım gelir. şuan için bile çok iddialı konumda bulunmasına bulunuyor olabilir ama Kubrickle kıyaslanamaz en azından bugun için.
Nolan’ın enteresan bir yönüde ilk ödülünü 7 yaşında almış olması. Ailesinden kimsenin sinemayla ilgisinin olmamasına rağmen 7 yaşında kısa film yarışması kazanmış 🙂
Nolan’dan bahsedip Memento’dan bahsetmemekte olmaz sanırım. Memento, Nolan’ı özetliyor aslında. Nolan’ın dahi bir yönetmen olduğunu fazlasıyla göstermekte.
Son dakika da bilet alip filmi en on sirada seyretme sansina sahip olduk , dolayisiyla ara olana kadar bu film net mi degil mi ? genis resimler flu yakinlar fena degil seklinde izledim. Ara olunca en arka siradaki “loca” kismina kactik. projeksiyonistin circle of confusion noktasina yakin olunca elbetteki filmi keyifle izleyebilecektik. Gel gor ki popomuzu koymamizla gorevlinin gelmesi bir oldu. Gorevliye projeksiyonun flu oldugunu soyledim dondu bakti degil dedi. Cunku onlara eminim sunu ogretmisler ve hatta projeksiyonist de kesin o mantikla isini icra ediyor -alt yazilar netse film nettir- . Nolan resolution cilginligi adina genis planlari 65 mm yakinlari 35mm Ana. cekerken, 65 mm leri 6 K scan edip 4k 35 e basarken bizim sinemalari hesaba katmamis. Sirf duzelticeklerinin sozunu alarak eski koltuklarimiza geri donduk. Boylece filmi baska bir bilincle izlemeye devam ettim ilk 10 dk duzeltirler mi acaba diye bekledim sonra vazgectim alt yazi okuma tembelligini birakip filmi izlemeye basladim . tavsiye ederim durum ne kadar vahim olursa olsun resmin icinde daha net bir yer gormezseniz (altyazi mesela sonradan basildigi ve yazi karakterlerinden olustugu icin hep en net kisimdir) filmi Nolan’in izlemenizi istedigi gibi izlemeye basliyorsunuz. Yani Limbo surecine giriyorsunuz taaki filmin sonunda arkanizda butun film boyunca bacaklari ile koltugunuzu ittirmis olan sahsin koltugunuzu rahat birakmasiyla geriye dogru free fall moduna geciyorsunuz ve kickle turkceye durtme olarak cevrilmis super de olmus ruyadan uyaniyorsunuz.. Nolan mi Kubrick mi diye sorarsiniz Cevabim Astoria Cinebonus olur.
alp’in sinema salonu konusunda anlattıklarından hiçbir şey anlamadım. 3D film için mi geçerli o anlattıkları?
Uzun lafin kisasi film projeksiyon problemi yuzunden netsizdi, genelde turk sinemalarinda yasanan bir problem 3D ile bir alakasi yok.
Nolan çok çok iyi bir yönetmen ama Kubrick olabilmesi için bence on film ekmek yemesi lazım : )
Ã?niversite’de Kubrick üzerine bir tez yazmış taze taze Nolan’ın son filmini izlemiş biri olarak bu tartışmaya girmemem imkansız 🙂
Nolan yeni Kubrick’mi sorusu bence Nolan için büyük bir iltifat. Zira şahsım adına Kubrick’teki dehanın birazını bile görmüyorum onda. Nolan çok iyi bir sinemacı Hollywood standartlarında belki onu da deha diye yaflatalayabiliriz. Ama bizi henüz gerçekten sarsmadı. Çarpıcı hiçbirşey söylemedi. Filmleri gücünü kurgusundan çoğu kez görsel efektlerden alıyor. Bunları küçümsüyor değilim ama Kubrick olmak için yetmez. Kubrick’in gücü bir felsefeci olması. Büyük bir düşünür olması. Bizlere insanoğlu ile ilgili genelgeçer, evrensel hikayer anlatıyor olması. İnsan doğasıyla ilgili belirgin bir derdi olması.
Şimdi Nolan’ın son filmi mesela, kurgusu ve mantığı Nolan tarafından icat edilmiş bir rüya dünyası. (tekrar ediyorum küçümsüyor değilim elbette) Film bittikten sonra etkileyici görselliği bir yana koyup “eee şimdi bu film bize ne anlattı” diye sorunca verilecek bir cevabı yok. Nolan bizi kendi kafasının içinde yarattığı benim saçma bulduğum bir mantığın izinde bir kaçma kovalamacanın içine attı. Öte yandan Kubrick’in 2001’ini düşünelim. Hal 9000 basit bir söylemle bize rasyonel aklın gittiği tehlikeli yönü işaret ediyor. Tüm insanlığa uyarı bu film. O kadar iddialı yani. Orda da görsellik ve kurgu var. Ama filmin genel tezine hizmet ediyor. Nolan’ın ki ise sadece bundan ibaret.
Bir diğer konu da Nolan ve Kubrick’in filmleri üzerinde tam bir kontrol hakimiyetine sahip olması. Burda önemli bir fark var bence. Yapımcılar Nolan bu gücü veriyorlar çünkü son filmi 1 milyar dolar gişe yaptı. Yani verdikleri bu özgürlük onlara milyonlarca dolar olarak geri dönüyor. Bu tabii ki çok takdire şayan. Bravo Nolan demek gerekir. Ama Kubrick’in kar eden filmi çok az. Kar eden filmleri de çok az kar etti. Ve buna rağmen hiçbir yapımcı Kubrick’e en ufak bi müdahelede bulunamadı. Bu bile Kubrick’in yapımcısı için daha kıymetli olduğunu gösteriyor.
Bence Kubrick herşeyiyle gerçek bir sanatçı, Nolan ise ticari bir zanaatkar olma yolunda ilerliyor.
Nolan ve Kubrick’in kıyaslanması ne kadar doğru bilinmez ama Nolan’ın hocası olabilecek bir adam Kubrick. Nolan’la Kubrick ilk önemli filmlerini ikiside 30. yaşlarında çekmişler. Benim tahminim Nolan’da ilerleyen zamanlarda “40 fırın ekmekler” yedikçe sinema tarihinde önemli bir yere gelicek. Kubrick kadar düşünür, filozof boyutuna ulaşırmı bilmiyorum. Kubrick sonuçta bir efsane oldu. Nolan ise günümüz sinemasının en önemli ve geleceği parlak isimlerinden birisi. Nolan’ın duayen bir sinemacı olacağına inancım tam.
Ben bu tartışmaya girmek istemiyorum sadece konuyla ilgili bir tablo paylaşmak istedim. Kubrick’in filmlerinin kar tablosu;
http://fr.wikipedia.org/wiki/Stanley_Kubrick#Box-office
Bence Kubrick herşeyiyle gerçek bir sanatçı, Nolan ise ticari bir zanaatkar olma yolunda ilerliyor.
demiş Kamil Uçar aynı şeyi düşünüyorum kesinlikle.
Değil. Filmini hiç beğenmedim. Ucuz “fast food” psikoloji, for USA usage. En son ne anlattı? Bir kapitalist öbür kapitalistten sermayeyı çaldı, Leonardo di Caprio yu kulanarak. Zkerim hikayesini. Memento çok daha iyidi, Dark Night bile ey valla. Yani, herif iyi yönetmen ve 1 tane çok iyi senaryo yazdı, ama Kubrickle ne ahlakası var? Maymunlar herhalde
“rüyada babasıyla kavuşma sahnesi” görünce, Kubrickin ” Space Odyssey” son sahnesine benzettiler, o yuzden paralellik ortaya çıktı.
Ayrica da, herif kendi kendine bir yetenek.Sinema dünyası hala Kubrick etrafında mı dolaşıyor?
Ne bayatmışsız be. Utandım şimdi.
Bunu söylemeden geçemeyeceğım:
â? 2001-Space Odysseyâ? dışında Kubrick’in hiç bir filmi milestone film değil.
Millet : ah, ne kadraj, ah ne dekupaj bayılıyor, ben nedense herifi çok soğuk görüyorum,
ve o kadar da felsefi olarak algılamiyorum. â?2001 Space Odysseyâ? zaten Artur Clark’ın senaryosu, â?Lolitaâ? Nabokov’un, â?Spartacusâ? Kirk Douglas fabrikasından çıktı, v.s.
â?Full Metal Jacketâ? bana,politik ve esprili olmaya çalışan, kokain ve ot çeken bir buzlu su fıçası tarafından çekilmiş gibi geliyor. Buzlu su fıçası bir metafor olarak kulanmaya çalışiyorum, anlayacagin.
Neyse. Herifi sevmiyorum.
Tarkovski de bana sıkıcı geliyor, ama hiç değilse kumulatif ve korkunç bir kuvveti var her filminde.
â?Eyes Wide Shutâ? nedir Allah aşkına?
Nicole Kidman filmin sonunda â?Lets Fuckâ? deyince, sanki seyircilere â?Fuck You All, Moronsâ? denmiş gibi oldu – â?Fuck you all and thank you for watching 2.5 hours of my brain masturbationâ?.
Yapmayın, gözünüzü seveyim.
Kireşova yorum.
Hadi ya, sasirdim. Ben “Eyes Wide Shut” a bayiliyorum : )
her yoruma saygı duyulur ama lütfen herif lafını kullanmasak daha iyi olucak sanki yinede siz bilirsiniz..
Kubrick’in telif haklarını kırk yıl önce aldığı (ve muhtemelen üzerinde bu süre boyunca düğündüğü) Psikanaliz’in babası sayılan bir dahinin eseri… Sinema tarihinin en uzun prodüksiyonlarından biri..
“â?Eyes Wide Shutâ? nedir Allah aşkına?” gibi tek kelimelik bir çemkirmeyle koca eseri silip atmak.
İlginçsiniz vallahi 🙂
herif lafını kullanan adam türkiyenin en iyi kurgucu herifi:)
Şimdi yanlış anlamayın:
Bütün bahsettim filmlere karşı profesyonel bir saygım var.
Hepsi kusursuz teknik ve prodüksyon. Çok emek harcandı, para da. Ama: “amma bu filmde çok uraştılar, çok para ve zaman harcadılar, en iyi kadroyla çalıştılar”, v.s gibi bilgiler o film hayatıma yeni bir heycan, yeni bir düşünce veya yeni bir fikir koridoru yarattığını anlamına gelmiyor. Basit ve fakir prodüksyon olsa da, etik ve estetik tartışmaya laik olabilir.
Önemli olan şu: Megaloman havasiyla çekilmiş, ideallı
bir film veya hiper basit, cahil bir film – seyirciyi aptal yerine koyuyor mu, koymuyor mu? Yönetmen veya senarist – “içten” mı, “dıştan” mı hareket ediyor. “Ben felsefecıyım”
ıspat etmeye çalışan ucuz pisikoloji mı satıyor, iki koltukta mı oturmaya çalışıyor (hem felsefi,hem ticaret).
Felsefesini satabilmek için yeterince derin mı, yoksa cahilce, “Freud for dummies” gibi ağır edebiyatla kendisi “çok derin” düşündüğünü mu sanıyor.
Eyes wide shut’un sonunda nerdeyse küfür edecektım.
Bukadar ağır paranoyak havadan sonra “Let’s fuck” sonucuna mı varadın? Yani, zikiselim ve unutalım, zaten başka bir şeye gücümüz yok, işimiz de değil.
Niye ziktin beni ozaman beni 2.5 saat kendi paranoyanla? Seninle sevişeceğıme karımla sevişirdim, dediğin gibi.
Beni aptal yerine koymayan filmler:
BABA 1
TAXI DRIVER
ONE FLOWN OVER THE COOKIES NEST
KABARE
EVE DÖNÃ?Ş
Aklıma ilk gelen bunlar.
Tarkovsiden IVAN’IN COCOKLUÄ?U, ANDREI RUBLEV.
TOY STORY ye bayılırım.
tavsiye:
“BAND OF BROTHERS” ve “PACIFIC” (mini diziler)
“Herif” 70’lerin ötesine geçememiş. Sinema açısından en azından.
Aferin!
Ama şu da var: Kendisi sanatçı olan tiplerin, başkalarının eserlerine karşı çok güçlü ve subjektif bir tepkisi olur. Bu nedenle bunları nesnel değerlendirme sanmamak ve tartışmaya girmemek lazım.
Konu disi olacak ama pek umursanmayan bir ayrima dikkat cekmek isterim.
Birinin kendi ismiyle yazi yazmasi ile poseidon, nikoledeon, pokahontas vs gibi takma isimlerle yazmasi ayni sey degildir.
Kimseyi suclamiyorum yanlis anlamayin ama ismiyle yazan saldiriya cok daha aciktir (tabi kendi ismiyle blog acan icin de gecerli aynisi 🙂
Buna nedense kimse takilmiyor Turkiye’de.
O yuzden Mustafa’ya tesekkur etmek lazim. Tabi ki fikirlerine katilmak zorunda degilsiniz.
Bunun tersi de doğrudur. Kimliğini açıklamayan kişi sadece düşünceleri ile vardır.
Kimliği açık olan kişi ise görüşleri dışındaki kariyerini de arkasına almaktadır.
Bkz. â??herif lafını kullanan adam türkiyenin en iyi kurgucu herifiâ?
Ama aslolan fikirlerdir tabii ki. Gerisine takılmamak lazım.
O kadar kırılgansanız site açıp yorumlara izin vermeyeceksiniz. Gidip köyde arka bahçede tavuk besleyin.
Bunun kirilganlikla hic bir ilgisi yok. Gercek isminizi kullanmamak size genclige ozgu kustahliklardan bol bol edebilme sansi veriyor. Oysa karsi tarafin boyle bir sansi yok.
Normal hayatta bana “git tavuk besle” deseniz alacaginiz cevap buradakinden cok farkli olurdu. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Yani kirilganlik yok esitsizlik var.
Gerçek isim kullanmak da küstahlığı engellemiyor sanki:
“Nicole Kidman filmin sonunda â?Lets Fuckâ? deyince, sanki seyircilere â?Fuck You All, Moronsâ? denmiş gibi oldu â?? â?Fuck you all and thank you for watching 2.5 hours of my brain masturbationâ?.”
Eşitsizlik varsa, anonimlerin ya da psüdonimlerin aleyhine var: diğer taraf kariyer destekli düşünce sunarken, bizler sadece düşünce sunuyoruz.
Tinto Brass’ın da bir röportajında Eyes Wide Shut’la ilgili garip bir eleştirisi vardı. Kariyer, meslek böyle durumlarda bu kadar önemli olmamalı.
Sonuçta bu filmi en çok beğenen kişi Stanley Kubrick bunu unutmayın:)
Bence son 20 yılın en iyi filmidir mesela..
İki durum arasinda fark var: Mustafa “ad hominem” yapmiyor (yani sizin kisiliginize saldirmiyor) Stanley Kubrick’in bir filmi konusundaki fikirlerini soyluyor.
Siz ise dogrudan onun kisiligine saldiriyorsunuz “Herif 70 lerde kalmis” diyerek.
Bu ikisi arasindaki farki goremediginizi sanmiyorum. isinize gelmiyor olmali.
İlker Hocam başlık yalnış oldu sanırım.
Pokahontas mı? Preşeva mı? olsa içeriğe daha uygun olurdu sanırım 🙂
Benim görüşümde farklı değil. Nick name’lerle atıp tutmak en kolayı olsa gerek. Burada kimse kimseye saygısızlık yapmazken bir nick name gelip kafasına göre konuşabiliyor. Ama o kişilerle yüzyüze geldiğindede aynı şeyleri söyleyebilirlermi? bence hayır 🙂 o yüzden nick name’li arkadaşlar şunu bilin ki bizim gözümüz size tamamen kapalı 🙂
Uzun uzun filmleri tartışmak abes belkide fakat, en basitinden Eyes Wide Shut, hristiyan kadın-erkek sembolojisine takla attıran bir film. Kubrick’i ‘beğenmemek’ gayet anlaşılabilir bir kişisel yaklaşım ancak ‘kötü’ bulmak sinemayı aşırı zorlamak olur.
Inception’a gelince; The Architect Michael Caine; http://www.tedflicks.com/images/inception_sir_michael_caine.jpg
ve Capitol Rotunda’da(http://en.wikipedia.org/wiki/United_States_Capitol_rotunda) bulunan http://en.wikipedia.org/wiki/The_Apotheosis_of_Washington. George Washington’un İngiliz olduğunu söylemeye gerek yok herhalde. Inception’da ‘karmakarışık rüyalar gördüm ne olduğunu anlamadım”dan daha fazlası olduğu, zaman içinde film kurcalandıkça anlaşılacak sanırım.
Kısacası bence, Nolan son 10 yılda çıkmış açık ara en iyi yönetmen, adam resmen döktürüyor. Kubrick ile de anlatım kurma tarzları oldukça benzeşiyor ama ikisi bariz biçimde başka dünyaların insanı.
Ben ad hominem yapmıyorum. (Evde birkaç defa denedim, olmadı 😛 ). Kubrick’e “herif” diyen şahsa “tırnak içinde” “HERİF” diyerek, onun eleştirisindeki bayağılığı ve mesnetsizliği eleştiriyorum. Ama düşük çözünürlüklü anlayışlar noktalama işaretleri yoluyla yapılan eleştirileri göremediği için, mesaj arada kaynıyor sanırım.
Ayrıca Kubrick’e laf eden birinin, beğendiğini söylediği filmlerin hepsinin 70’lerden olması, eleştirenin beğeni kriterleri hakkında birşeylere işaret etmiyor mu? Bunu göremiyor musunuz? Bunu eleştirmek doğru değil mi?
Bu filmleri sayan kişi “bilinen” biri değil de “anonim” biri olsaydı, mutlaka siz de benimle aynı eleştiriyi yapardınız. İşte, anonimlerin/psüdonimlerin bir dezavantajı daha.
YAZINIZIN BU KISMI SITE SAHIBI TARAFINDAN KALDIRILMISTIR
Bir de, okuyucularınızın hepsinin çoluk çocuk olmadığını unutmayın. Satır aralarında bunun ipuçlarını görebilirsiniz.
YAZINIZIN BU KISMI SITE SAHIBI TARAFINDAN KALDIRILMISTIR
Pardon, İlkercım
Ben bu bloğu bir Facebook uzantısı olarak algılandığım için, lakami kulanmadım. Benim hatam. Bundan sonra kulanacağım, arkadaslar tartışmada inferior complexini hisetmesinler diye. Çök önemli şeylerı tartışıyoruz ve gerçekten eşit olmamız lazım.
Şerafettin Tetikçi
Olgunluk yasla olsaydi keske.
Ne yazik ki oyle olmuyor. Bazen insanlar yaslaniyorlar ama hala cocuk kaliyorlar.
başlık üzerine gidecek olursak eğer bence hatalı bir giriş olmış, nolan ancak nolan olabilir tarihte bir tane kubrick var bunun daha yetenekli olması yada 40 firin ekmekle alakası yok herkes ayrı bir dunya herkesin başka türlü bir yogurt yiyişi var nolan ı ben cok sevmem şahsen ama bu nihai olarak kişisel secimdir kimi sevip sevmediginiz yani, nolan yen, kubrick degil olmayacak da kimsenin olmayacagi gibi.
blogları okudumda…..
Kubrick ve nolan mukayesesi alt tarafı….
Kubrick’ede nolan’ada milyonlarca doları teslim etmişler….cek bu filmi demis yapımcı….
kubrick’in varoldugu donemin,politik ve sosyal konjukturu ve onu yorumlaması…sinema modern cagların en onemli yorum mekanizması bence….
Nolanda bu donemde var….obamaların,abdnin ırakta hezimete ugradığı,global krizin var oldugu donemde….
Yorum,hangisi bulundugu kosullarda,en iyiyi anlatmıstır….kubrick bana gore marjinal derecede agresif,ama o dönem o sevilmis,washington skandallarıyla calkanan yeni dunyada….
Holywood her nedense bu donem mistizmi pek sevmekte….
bir deli kuyuya bir taş atmış kırk akıllı çıkaramamış hatta kuyunun içine düşmüşler.
allah aşkına bir insan da bunlar niye karşılaştırılıyorlar hocam dememiş sanki. dese de kenarından köşesinden dolaşmış.ya “hayır nolan yeni kubrick değil olamaz” denmiş, ya “kubrick’i sevmiyorum nolan’ı ise ucuz buluyorum” gibi ömer üründül memnuniyetsizliği (evet artık literatüre böyle geçmiştir:) tadında yorumlar, yorumlar.
link verilen yazıyı okudum o da nolan’ın niye kubrick olamayacağını anlatıyor. allah allah yani.
yazının başını okuyorum şöyle yazıyor
the critics have taken one particular phrase to their collective hearts: heâ??s the New Kubrick. Their reasoning is simple:
both men have been allowed to exercise total creative control over their projects,
(hollywood başka böyle yönetmen görmedi sanki)
both explore science fiction concepts
(çok ilginç, bu karşılaştırmayı yapanın zekasına haksızlık yaptığımı hissediyorum bu maddede. ya bu iki yönetmenin toplasan kaç bilim kurgusu var.)
both utilise an often icy, clinical style and seem rather uncomfortable with the vagaries of real human emotion and experience.
(kubrick için yapılan bir analiz büyük bir zorlamayla nolan’a yapıştırılıyor ki nolan’ın hiç de böyle bir anlatım çabası yok bence)
ben samimiyetle söylüyorum ki bu karşılaştırmanın ciddiye alınması anlamadım.
bence kubrick mi maradona mı karşılaştırması daha ilgi çekici olurdu:)
bu arada
@ barbaros: http://www.worldofescher.com/gallery/A35L.html
resim mi mimari mi?
🙂
Mustafa Bey’in beni hayli şaşırttığını söylemek isterim. Daha önce de arz ettiğim gibi Kubrick filmlerini çok seven biri olarak ülke çapında bir sinemacının böyle düşünmesi nedense beni hayalkırıklığına uğrattı. Sanırım bu bir tür “abi ben çok seviyorum ne olur sen de sev” psikolojisi 🙂
Kimsenin kişisel beğenilerine laf etme küstahlığımız yok çok şükür. Ama bazen diyelim ki bir filmi beğenmeyen birisinin gerekli argümanı sunamadığını da görüyoruz. Misal Eyes Wide Shut’ı beğenmedim çünkü sonunda böyle diyor demek bana pek doğru bir bakış açısı gibi gelmedi. Filmin bütününe bakıldığında film çok genelgeçer bir fikri tartışıyor en basit değimiyle “aile nedir?”. Herşeye sahip olan bir doktor sadece karısının kurduğu fantezilerden intikam almak için bir yolculuğa çıkıyor ve sonunda şehvet denen şeyin en uç noktasına kadar varıyor. Bu aynı zamanda maddi dünyanın düzeni. Masonik bir toplu seks partisi, bize dünya nimetlerini arzulayan insanın en karanlık, en ahlaktan yoksun halini gösteriyor.
Sonunda “fuck” diye bitirmesi de gayet manidar. “Tamam karın bir halt edip bir fantezi kurmuş olabilir ama senin görevin herşeye rağmen onu mutlu etmek. Lanet olası bir fantezi yüzünden aileni dağıtmaya kalkarsan macera peşinde koşarsan işte varacağın nokta dışarda seni bekleyen Aids’li hayat kadınları var,kokain yüzünden komaya giren genç kızlar, kızını satan aşağılık herifler, kısacası garip korkunç ve ahlaksız bir toplum… Kubrick bu filmde aile denen yapıyı neden korumamız gerektiğini söylüyor bence.
Yani “fuck you all” dan çok daha fazlası var Mustafa Abi.
Bu arada Bey diye başlayıp lafı Abi’ye güzel getirdim 🙂
kübrik diyince hemencik okudum bütün yorumları. ve şunu fark ettim ki, galiba kübriğin büyüklüğü, filmlerinin, izleyen insanlarda yarattığı bilinç altı etki. “Let’s fuck!” aslında özünde tek amacımızın, mümkün olduğunca çok kendimizden yaratmak, yani üremek olduğunu söylüyor. Ve bu blogdaki tartışmayı yönlendiren, bu çılgın egomuzu kusturan “Dr. Strangelove” filmi diil.
İlginc bence de aileyi paramparca ediyordu ayni film.
Kucuk burjuvanin sefil dunyasini yerle bir ediyordu diye dusunuyorum. Kamil tam tersi okumus : )
aah ah Yeşilçam ı devirip hollywood cu oldunuz (:
â??Kucuk burjuvanin sefil dunyasininâ? sintagması nerden çıkti, İlker Bey? 🙂
Orta liberal veya solcu deilmışsın, bildiğim kadariyla.
Neyse.
Kubricki hakaret ettim için özür dilerim, fakat adamla gerçekten bağ kuramıyorum.Fimlerde aradım heycan, samimi tavrı (komedi ise komedi, politik film ise %100 politik film,
macera ise, adam gibi macera,v.s) adamda jok gibi.
Dışardan anlatıyor. Odyssey ın başı ve Portakalın tecavüz sahnesı bir an heycan hissetırıyormuş gibi oluyorlar, ama sonra 60 BPM e düşüyorlar. Strangelove bir kere daha seyredebilirdim. Ama, Nolanın Mementosunu 4 kere daha.
“City of God” ve “Amores Peros” 10 kere daha.
Fark bu, işte. Benim için.
Kubrick’in filmleri 70lere , 80lere göre değerlendirsek daha iyi olmaz mı ? city of god ve amores perros’u bende 10 kere daha izlerim ama aynı şekilde Kubrick’in bir filmini 2. kere bile zor izlerim ama Kubrick bu filmleri önceden çekti o zaman sinemanın uslubuda biraz biraz daha farklıydı. Bence hepsi zamanına göre değerlendirilmeli. gözü tamamen kapalı 99 yılında çekilmiş olsa ile kubrick eski ve farklı bir adam. bu adamlarda enteresen abiler oluyo genelde ben birşey anlatmıyorum siz benden ne alırsanız alın gibi bir mod içersindeler. o yüzden hepsi çağına, tarzına ve uslubuna göre ele alınmalıdır 🙂
bu tartışmalar tamamen saçmalık. böyle birinci sınıf,sinema ve sanat adına birşeyler yapmış, efsane yönetmenleri birbiriyle kıyaslayamassınız.her biri birer dönüm noktasıdır. sinema ve sanat adına ortaya FARKLI şeyler koymuş ve koyan insanlardır. kubrick kubrick’tir, nolan nolan’dır, fellini fellini’dir, godard ta godard… bir çoğumuz ben bunu biliyorum şunu biliyorum demek için saçma sapan şeyler yazmış. bu tarz kıyaslamalar ancak yeşilçamda yapılır. benim görüşüm lütfen yazmak için değil birbirimize katkı sağlamak için yazalım yazılarımızı…
@unkonown peki.
bizim piyasada bir sey var,yesilcam sonrası ortaya cıkan yeni nesil….
yesilcam kodlarıyla yetismemis,yurtdısı gormus,yabancılarla calısmıs filan, mac proları 24 saat acık bir jenerasyon….
Belli yetenekleri var ki,onlara is teslim ediliyor….
Belli derecede kendilerini kanıtlamısları var ki,buyuk butceler onlara teslim ediliyor….
Cümleme bizim piyasada bir sey var diye de basladım….
Cunku,bu kesimin tek handikabı,sadece kendi goruslerinin dogruluguna inanmaları….kendinden olanları,sadece kendi gibi dusunenleri kabul etmeleri….
ben bunu pek sevmiyorum iste….ben bunu hazmediyorum iste….sıkıcı oluyorlar kimi zaman,sevimsiz oluyorlar birdenbire,o zaman onların tırnaklarıyla kazıdıklarını goremiyorum birden bire….
Yesilcam tukaka….hadi o zaman bir,selvi boylum al yazmalım bir de yol filmini ekarte edecek filmler cıkarın….ben de tukurdugumu yalayayım seve seve….
yanlış anlaşılmak istemem ama asıl söylemek istediğim şu. kendi halimde bi öğrenciyim ben. şu an için ne bir adım nede bi sanım var. ama bildiğim kadarıyla bu blogda birçok bu işin ehli büyüklerimiz var. amacım asla kimseye saygısızlık yapmak değil. sadece biraz ilginç geldi bazı yorumlar. benim istediğim -hayalim belkide- keşke kubrick ve nolan ı degilde kubrick ve ali, nolan ve ahmet i tartışabilseydik. bir kubrick bir nolan nasıl olunur? madem elimizde böyle bir şey yok o halde birbirimizle takışmak artistlik yapmak yerine paylaşmak ve katkı sağlamak daha doğru diye düşünüyorum. blogu sürekli takip ediyorum fakat fazla yazan biri değilim. sadece fikrimi söylemeden geçemeyeceğim bir konuydu.umarım derdimi anlatabilmişimdir. selametle…
popüler kültür diye birşey var gençlerin etkisi altına girdiği efekler fln animsayonlar olmayan şeyleri yaratmalar etkilemeler o yolu tercih ediyolar
Yukarıda enterasan bir tartısma(kavga)olmus. İŞ nolan mı yoksa kubrıck mı dıye baslayıp lakam mı gercek ısım mı dıye devam etmıs. Kanımca Mustafa bey haklı elbette brisi Kubrıckı savunmak ıcın ılla akrabası olması lazım gelmıyor ama en azından bu yuzden bırısıne saldıracaksan fılm uzerınde ettıgı lafı malzeme yap neden adama saldırıyorsun daha sı ben burda gercek ısmını kullanmayanları korkak buluyorum cunku ya bırıne kufur edıp kıcını donmeyı rahat saglamak ıcın ya da soledıklerıne guvenmedıgınde. Ama tercıh meselesı. Kubrıckı bence dunyanın en ıyı anlatıcılarından ama bunu bırısı sevmeyebılır hatta fılmlerıne kufur de edebılır. Ama onu begenmeyene saldırmak o kufru ona etmek yerıne neden fılmlerını sevmedıgını sormak tartısmayı heyacanlandırabılır.