Blogu Canon katalogu olmaktan kurtarmak gerek! Bugüne kadar sanırım binlerce kısa film izledim (çoğu ödev projeleri olsa da!) Bunlar arasında en beğendiğim 7 tanesini paylaşmak istiyorum:
1-La Jetee: Chris Marker’ın 1962’de bir fotoğraf makinesiyle yaptığı bu harika film bütün derslerimde ilk gösterdiğim şeydi. Biraz yavaş ama hala çok iyi.
2-Depth Solitude: Max Von Sydow’un dış sesiyle şiirsel bir su altı draması. Bence mükemmel bir kısa film!
3-More:Â Mark Osborne’un Oscar adayı IMAXÂ stop motion filmi. Aslında stop motion sevmememe rağmen bu filmi çok seviyorum. Bana Küçük Prens’i hatırlatıyor.
4-Chinese Wall: Diğerleri kadar olmasa da çok iyi bir kısa film: Evrensel bir tema. Ne fazla ne eksik. 5-How They Get There: Spike Jonze’un büyük bütçeli küçük kısa filmi. Konuşmasız ve saf sinema! 6-Bank: Tunay Sevinç’in harika kısa filmi Bank bence bugüne kadar Türkiye’de çekilmiş en iyilerden biri.
7-Vahşi Çöp: Polat Korkmazel’in bence hakkı yenmiş ve tam anlaşılamamış filmi… Online degil diye dusunuyorum.
hay allah. cok mutluluk verici. sagol ilker. “bank” son iki aydir http://www.sodafilmmakers.com adresinden izlenebiliyor ismimin altinda. iyi seyirler.
Bank ne güzel bir filmmiş, demek Vavien’den önce de Türkiye’de neo-noir yapılıyormuş. Ellere sağlık ne diyeyim. Diğerleri de çok güzel tabii de neo-noir fetişimden ben Bank’a vuruldum :). Yakın planların ve kuzgun/karga (hangisiyse artık) planının fazla kullanılması biraz bozdu beni ama onun dışında bayıldım. Emeğinize sağlık.
La Jetee’nin de 12 Monkeys’in ilham kaynağı olduğunu belirtmekte fayda var. İzlemeyecek olanlar da izler belki.
bu tarz herkesin hoşuna gitmesede, ilk izleyişimde büyülendiğin iki film önerisi de benden, iki filmin de yönetmeni mathieu ratthe diye biri
http://www.youtube.com/watch?v=4meeZifCVro&feature=channel
abi evet vahşi çöp’ün hikayesi içler acısı. benim de izlediğim en güzel kısalardan biri. peki vahşi çöp’ün ifsak kisa film festivalinde birinciliği çağan ırmak’in kisa filmiyle paylaştığını biliyor muydunuz? ödül mü küfür mü, başa gelebilecek en büyük talihsizlik yav. arada bir aklima gelir dellenirim.
Peki Vahşi Çöp’ü izleme şansımız hiç yok mudur?
Polat Korkmazel bizi izliyorsan ortaya cik : )
meraba, bank filminden çok fazla bisey anlamadim. bu tur filmlerin anlamini sorgulamamak mi gerekiyor veya anlayabilmek için iyi bir sinema kulturune mi sahip olmak gerekiyor?
kendimi zorlayarak çikardigim anlam: zamanimizi ve enerjimizi; bize çok onemliymis gibi gelen fakat sadece egomuzu tatmin etmekten öteye gitmeyen isler için, bosuna harcadigimizi anlatmak istiyor
Bu çıkardığınız anlamdan öte bir şey aramaya gerek var mı peki? Bence gayet yerli yerinde bir mesaj (tabii yukarıda yazdığınıza ek şeyler de var). Olayın gerisi biçimde ve teknikte. Filmi farklı ve güzel kılan da o.
Bir de benim yukarıda yaptığım neo-noir tanımlaması hatalı. Kara mizah demem gerekliydi. Gavurlar da buna black comedy diyor zaten.
Sırf bisikletle geçen abi planı için bile vurulurum ben böyle filme.
tesekkurler E, demek ki içimdeki sese daha fazla kulak vermeliyim. 🙂
Merhaba,
Vahşi Çöp çok önemli bir listede yer almış:) Teşekkürler İlker. Evet, film online değil, 1998 yapımı bir ögrenci ilk filmi olmasından dolayı herhalde, internette bulunması hiç aklıma gelmemişti. İzlemek isteyenler için, yakında online yapıp burdan haber vereceğim.
“Bank” gerçekten çok iyi film olmuş, tebrikler, ellerinize sağlık..
Aniden aklıma geldi, nasıl da daha önce düşünemedim diye kendime küfrettim.
En en sevdiğim kısalardan birisi Gerçekten Fazlası Değil.
Bu uzantısı:
Bu da benim zamanında filmle ilgili yaptığım okuma/yorum
http://www.eylemplani.com/gercekten-fazlasi-degil-2/
“Gerçekten Fazlası Değil” İyi niyetli bir çalışma ama çok didaktik. Bugün sinema bölümlerinde okuyan herkesin içinde olduğu bir durum bu fazlası değil…
Ben de Gani’ye katilmak durumundayim. Yazida verdigim filmlerle pek ilgisi yok “Gercekten Fazlasi Degil” filminin.
Niyeti ve yontemi iyi olmakla birlikte uygulamasi yeterince iyi degil diye dusunuyorum.
İşte o filmin yüzeyde görünen kısmı diye düşünüyorum. Yani “işte hiçkimse sinema okumamı istemiyor, ama onlara rağmen” gibi. Yorumumu paylaşma sebebim o idi, bir alt katmadan gördüklerimi paylaşmak. Benim için filmi özel yapan da o, yüzeyde görünenin aksine bambaşka yerlere ve kişilere, hatta bizzat hitap ettiği sanılan kişilere dahi hakaret etmesi ve o insanların da gelip “abi çok içten olmuş, hepimizin dertlerini anlatmışsın helal olsun” gibi şeyler demeleri. Kendilerine hakaret edildiğinin farkında bile değiller yani. Benim için güzel olan tarafı o dediğim gibi.
Tabii fazla zorlama bulunabilir, bana çok bariz geliyor, başka türlü bakamıyorum artık filme. Ama sinemanın en güzel tarafı da bu sanki, hepimizin farklı fikir ve beğenilere sahip olabilmesi.
Bu arada bu filmi çeken arkadaş bir arkadaşıyla birlikte büyük zorluklar altında bir de uzun metraj çekti, onun sitesini de vereyim, ilgilenenler bakabilir.
http://www.karsihayatfilm.com/
o zaman bir katkı da benden olsun. derdini açık ara en iyi anlatan, şahsi kanaatimce gelmiş geçmiş en başarılı kısa filmlerden bir tanesi bir Tomek Baginski şaheseri : “Fallen Art”
Benim de listeye eklemek istediğim iki tane sevdiğim kısa film var fakat bu kısaları başkaları da sevmiş olacak ki her ikisi de uzadı, ilki: adı “9” yönetmen Shane Acker, malesef uzun metrajı tam bir klişe oldu bence. Diğeri “District 9” kısayken adı “alive in joburg” idi ama uzunu da başarılı bir film oldu bence.
Bu arada “Fallen Art” bence de en iyi kısa animasyon filmlerden biridir. Baginski ondan sonra bir kısa film daha yaptı “The Kinematograf”, onu da merakla bekliyorum.
9’un kısasını izledikten sonra festivalde uzununu izlemeye gitmiştim. Uyuyakalmamak için çok zorlamıştım kendimi hatırlıyorum. Çok kötü bir film olmuş uzunu. Müzikal 9’ı bekliyorum şimdi, sırf day Lewis için izlerim :).
Sapak da muhteşem diyemesem de güzel bir film. Türkiye içerisinde öne çıkıyor en azından, planların yarısı flu olsa da katlanıyor insan.
http://www