Aşağıdaki röportaji “Stanley Kubrick Interviews” adlı kitaptan aldım. Kitap bildiğim kadarıyla Türkçe’ye de çevrildi. Almakta yarar var. Aşağıdaki benim çevirim…
Playboy: ?Eğer hayat bu kadar amaçsızsa sizce yaşamaya değer mi??
Stanley Kubrick: “Ölümlülükle başa çıkabilenler için, evet. İnsanı anlam oluşturmaya iten hayatın anlamsızlığının kendisidir. Çocuklar tabi ki hayata bir yaprağın yeşil rengi kadar basit şeylerden büyük mutluluk duymak gibi bozulmamış bir mucize duygusu ile başlar fakat büyüdükçe, ölüm ve yıkımın farkındalığı bilinçlerine sızarak yaşam sevincini, içlerindeki idealizmi ve ölümsüzlük yanılsamasını yıpratmaya başlar. Çocuk olgunlaştıkça çevresinde hep ölüm,acı görmeye ve “insanın mutlak iyiliğine” olan inancını kaybetmeye başlar. Yine de eğer yeterince güçlü ve şanslıysa ruhun bu karanlığından yaşamın heyecanını yeniden doğurabilir, taze bir amaç ve onaylanma hissi yakalayabilir. Doğumundan gelen o mucize duygusunu geri getiremez ama ondan daha kalıcı ve sürekli bir şey şekillendirebilir.
Evren hakkındaki en dehşet verici şey onun bize düşman değil, kayıtsız oluşudur fakat bu kayıtsızlıkla uzlaşıp hayatın zorluklarını ölümün sınırları içinde kabul edebilirsek insan türü olarak varlığımız bir anlam ve tatmin sağlayabilir. Karanlık ne kadar derin olursa olsun kendi ışığımızı yaratmalıyız.”
sonuc olarak olumlulukle basa cikabilenler icin hayat yasamaya deger diyor, ve bu hayat yasamaya deger demek degil, onu oldugundan farkli gorenler icin yasamaya deger demek.
ben kitabı okudugum icin belki de – bana öyle diyor gibi gelmedi, konuyla alakalı benzer goruslere sahip olan; Howard Roark & Holden Caulfield & Krishnamurti ve Terry Pratchett ile tanışmanızı tavsiye ederim.
ps: okumamislar icin;
http://books.google.com/books?id=iOU9bIlnPHIC&printsec=frontcover&dq=stanley+kubrik:+interviews&ei=U-CLSqjaFIKuzQSL8_m1Dg#v=onepage&q=&f=false
“oldugundan farkli” diye bir sey yok cunku evren (ve hayat) zaten sana bana kayitsiz. kendi basina bir anlami yok. anlami yaratan sensin.
Berkay seni sağlı sollu yumruklamak gibi olmasin ama 🙂 hatta sana karşı bu kadar kayıtsız olan bir şeye anlam yükleyerek kendini gülünç duruma düşürme, sen o yokmuş gibi davran, hatta kendi ideallerin hariç hiç bir şey yokmuş gibi davran, kendine yet, kendi yolunda yürü diyo mesela howard roark.
insan algilarinin analiz edemedigi seylere ve sebeb sonuc olarak cevaplayamadigi seylere anlamsiz der, bu yuzden evrene anlamsiz demeniz normal sizi anliyorum, ilker abimin 😀 anlami yaratanin biz oldugu da dogru bir cumle ki bu ayni zamanda kendi algilarimizin dogrultusunda olaylari anlamdiriyoruz demek, yani algilarim nasil algilarsa o odur, AMA kendi basina bir anlami yok kelimesi tamamiyle yanlis, algiladigimizda yanlis algilayabiliriz yada algilayamadimizdada anlamsizlik yukleyerek onun anlamini yok sayarak onu oldugundan farkli gorebiliriz ki bence sizin yaptiginizda bu. kayitsizlik konusuna gelince kayitsiz oldugundan dolayi anlamsiz oldugunu soylemeniz bana sacma geldi, kayitsiz olmakla anlam farkli seylerdir, bu bence sizinle ilgilenmeyen seyleri anlamsiz saydiginizdan dolayi bencil kisilikte oldugunuzu anlayabilirim.
benim algilarimla bu evren olmamasi gereken birseydi, yani siz haklisiniz ama bende hakliyim ve asil gulunc olan ise baskalarinin neden farkli algiladigini anlamaya calismak istememeniz bence ‘cremebrulee’ isimli arkadasim,
Atmosfer katmanları, oksijenin moleküler yapısı, içilebilir sular ve minaral denge, güneşe olan uzaklık/yakınlık vs… Bu kadar denge içinde insanın evrene olan kayıtlılığı bence evrenin “kayıtsızlığından” daha az. Başka hangi canlı türü bu kadar çöpü doğaya saçabilir ki! Günde 6 milyon ekmeğin çöpü boyladığı bir ülkede buğdaylar hala başak vermeye devam ediyorsa “kayıtsızlık” tan bahsetmek bana pek anlamlı gelmiyor açıkçası. Ölümlülükle başa çıkmak ifadesi garip.. Şahsi bir kanaat olacak ama paylaşmak isterim; anne karnında karanlık bir sıvı içinde yüzen bebeğin “doğumlulukla” başa çıkma ölçüsünde “yaşamaya değer” demesi gibi.
Ölümün bir kapı olduğuna inanıyorum. Bu sayfalardaki yorumların birçoğunun “inanç” la pek barışık olmadığını biliyorum ama epeydir gelip giden müdavim biri olarak nazımız geçer diye söylüyorum; Ölümü bir doğum olarak görmedikçe hayatın anlamını keşfetmek pek mümkün görünmüyor. Hayata yüklenen anlam ölçüsünde hayatımız biçimleniyor sonuçta.. Ölüme “düğün gecesi” dedirte-bile-n algı üzerinde biraz zihin yormak gerekiyor sanırım.
berkay arkadaşım, öncelikle dahi anlamındaki de/da eki ayrı yazılır, ikincisi niyetim hic burayı ceviz kabuğuna çevirmek diildi, o yüzden burada kesiyorum, sana da patrick watson’dan wooden arms’i armağan ediyorum – ve ortalıkta barış rüzgarları eser – .
tamam ileri gittiysem ozurdilerim 😀 ama ne zarari varki azicik tartismanin 😀 ben kendi adima eglenmeye baslamistim.
suan deplasmandayım, baskasinin blogunu kirletmek istemem, benim çöplüğümde tartışmak istediğin bişey olursa you are more than welcome
http://www.atlantisibulmak.com