Monthly Archive for Ağustos, 2009

16 mm vs 5D MK II

16vs5Da

Epeydir yapmak istediğim bir karşılaştırmayı sonunda yapabildim. Yukarıdaki kareler geçen ay çektiğim bir reklam filmindeki bir sahnenin 16 mm telesinesi (1), 5D MK II videosu (2) ve son olarak yine 5D MK II RAW dosyasından (3) geliyor. Telesine Sinefekt’te Spirit sisteminde SD olarak yapıldığı için hepsini 720*576 olarak karşılaştırdım.

Tahmin edileceği üzere 16 mm ile RAW renk düzeltme konusunda çok başarılı ve özellikle cilt tonlarını başarılı şekilde üretebiliyorlar. 5D MK II nin videosu 16 mm’den daha keskin olmasına rağmen renk düzeltmeye uygun değil. Kızın yüzündeki aşırı doygun sarıyı yok etmek neredeyse imkansız. Yine de çekim sırasında daha ince WB yapılırsa bu sorun kısmen aşılabilir.

5D’nin RAW dosyası bence en başarılısı ama tabi video için kullanılamıyor. Her şeye rağmen 16 mm’nin de ayrı bir havası olduğunu kabul etmek gerek sanırım 🙂

PS: Garip şekilde telesinede ne kadar zorlasak da arka planda veri bulamadık. Oysa 5D MK II’de hem videoda hem RAW da arka planda veri vardı. Pozlamadan kaynaklı olabilir diye düşünüyorum. Yine bir not olarak telesinede sarıdan kurtulmak için epey zorlanmışız ki adamın gömleği magenta olmuş. RAW daki gömlek en doğru renk ve tonda…

G11:Daha Az Pixel!

g11 canonPowershot G serisini hiç bir zaman sevemedim. Bu yıl mutlaka algılayıcıyı büyütürler diye düşünüyordum ama Canon ters köşe yaptı: Yeni G11 10 MP’lik bir algılayıcı ile geliyor. Bu da bir önceki model G10’a göre 4 MP daha az!

Bu alışılmadık kararda Panasonic’in LX3 ile yakaladığı başarının (ki benim de en beğendiğim compact kamera o) etkisi olduğu konuşuluyor.

Öyle ya da böyle bu olay bize megapixel yarışı saçmalığının şimdilik durduğunu gösteriyor. Bu da hayırlı bir durum.

Daha fazla ayrıntı her zamanki gibi şurada.

Kubrick ve Hayat…

Aşağıdaki röportaji “Stanley Kubrick Interviews” adlı kitaptan aldım. Kitap bildiğim kadarıyla Türkçe’ye de çevrildi. Almakta yarar var. Aşağıdaki benim çevirim…

Playboy: ?Eğer hayat bu kadar amaçsızsa sizce yaşamaya değer mi??

Stanley Kubrick: “Ölümlülükle başa çıkabilenler için, evet. İnsanı anlam oluşturmaya iten hayatın anlamsızlığının kendisidir. Çocuklar tabi ki hayata bir yaprağın yeşil rengi kadar basit şeylerden büyük mutluluk duymak gibi bozulmamış bir mucize duygusu ile başlar fakat büyüdükçe, ölüm ve yıkımın farkındalığı bilinçlerine sızarak yaşam sevincini, içlerindeki idealizmi ve ölümsüzlük yanılsamasını yıpratmaya başlar. Çocuk olgunlaştıkça çevresinde hep ölüm,acı görmeye ve “insanın mutlak iyiliğine” olan inancını kaybetmeye başlar.  Yine de eğer yeterince güçlü ve şanslıysa ruhun bu karanlığından yaşamın heyecanını yeniden doğurabilir, taze bir amaç ve onaylanma hissi yakalayabilir. Doğumundan gelen o mucize duygusunu geri getiremez ama ondan daha kalıcı ve sürekli bir şey şekillendirebilir.

Evren hakkındaki en dehşet verici şey onun bize düşman değil, kayıtsız oluşudur fakat bu kayıtsızlıkla uzlaşıp hayatın zorluklarını ölümün sınırları içinde kabul edebilirsek insan türü olarak varlığımız bir anlam ve tatmin sağlayabilir. Karanlık ne kadar derin olursa olsun kendi ışığımızı yaratmalıyız.”

Başarı ve Başarısızlık…

Social Media

Visit Us On TwitterVisit Us On Youtube