Monthly Archive for Mart, 2008

Mercek Seçmek…

canon-ef-24-70mm-f-28-l-usm-lens

Fotoğrafla uğraşan herkesin bildiği gibi makine seçmekten daha önemlisi mercek seçmektir. Özellikle DSLR çağında bu eskisinden de önemli hale geldi. Eskiden 35 mm çekerken çok büyük baskı yapmadığımız veya büyüteçle negatifi incelemediğimiz sürece mercek kalitesini fark etmemiz imkansızdı. DSLR larla çalışırken durum böyle değil. Yüzde yüz çözünürlükte bakınca merceklerin bütün foyaları ortaya çıkıyor.

Peki ama hangi merceği almak gerek? Makinenın yanında verilen 100 dolarlık “kit” mercek iş görmez mi? Şu züppe işi, ağır, büyük ve hantal “kırmızı çizgili” merceklere ihtiyaç var mı?

Geçen haftalarda benzer bir konuda fotoğraf alanında en ünlü iki site sahibi Micheal Reichmann ve Ken Rockwell birbirine girdi! Rockwell (ben kendisini epey ahmak buluyorum bu arada) ekipman önemli değil derken Reichmann “hayır ekipman önemlidir” diyordu.

Açıkçası Reichmann’ın saflarında yer almak durumundayım. Tabi ki “plastik kit mercekle” de iyi fotoğraflar çekmek mümkün ve yine tabi ki 3000 dolarlık bir mercekle de berbat fotoğraflar çekebilirsiniz ama konu bu kadar basit değil.

İyi bir mercek (veya ekipman) satın aldığınızda aslında artık bu konuda düşünmeme lüksünü satın almış oluyorsunuz. Örneğin yukarıda gördüğünüz Canon EF 24-70 2.8L böyle bir alet. Kendi sınfında bundan daha iyi bir mercek yok (EF 24-105 4L diyenler olabilir ama katılmıyorum : ). Dolayısıyla bu tür bir merceğe sahip olmanıza rağmen hala teknik olarak kötü fotoğraflar çektiğinizi düşünüyorsanız suçu kendinizde aramaya başlamak zorunda kalıyorsunuz, yani merceklerle ilgili düşünme süreciniz sona eriyor. Artık sadece kendinizle ilgili düşünmeye başlıyorsunuz.

Eh bu da pek azımsanacak bir şey değil : )canon-ef-24-70mm-f-28-l-usm-lens

Fotoğrafla uğraşan herkesin bildiği gibi makina seçmekten daha önemlisi mercek seçmektir. Özellikle DSLR çağında bu eskisinden de önemli hale geldi. Eskiden 35 mm çekerken çok büyük baskı yapmadığımız veya büyüteçle negatifi incelemediğimiz sürece mercek kalitesini fark etmemiz imkansızdı. DSLR larla çalışırken durum böyle değil. Yüzde yüz çözünürlükte bakınca merceklerin bütün foyaları ortaya çıkıyor.

Peki ama hangi merceği almak gerek? Makinanın yanında verilen 100 dolarlık “kit” mercek iş görmez mi? Şu züppe işi, ağır, büyük ve hantal “kırmızı çizgili” merceklere ihtiyaç var mı?

Geçen haftalarda benzer bir konuda fotoğraf alanında en ünlü iki site sahibi Micheal Reichmann ve Ken Rockwell birbirine girdi! Rockwell (ben kendisini epey ahmak buluyorum bu arada) ekipman önemli değil derken Reichmann “hayır ekipman önemlidir” diyordu.

Açıkçası Reichmann’ın saflarında yer almak durumundayım. Tabi ki “plastik kit mercekle” de iyi fotoğraflar çekmek mümkün ve yine tabi ki 3000 dolarlık bir mercekle de berbat fotoğraflar çekebilirsiniz ama konu bu kadar basit değil.

İyi bir mercek (veya ekipman) satın aldığınızda aslında artık bu konuda düşünmeme lüksünü satın almış oluyorsunuz. Örneğin yukarıda gördüğünüz Canon EF 24-70 2.8L böyle bir alet. Kendi sınfında bundan daha iyi bir mercek yok (EF 24-105 4L diyenler olabilir ama katılmıyorum : ). Dolayısıyla bu tür bir merceğe sahip olmanıza rağmen hala teknik olarak kötü fotoğraflar çektiğinizi düşünüyorsanız suçu kendinizde aramaya başlamak zorunda kalıyorsunuz, yani merceklerle ilgili düşünme süreciniz sona eriyor. Artık sadece kendinizle ilgili düşünmeye başlıyorsunuz.

Eh bu da pek azımsanacak bir şey değil : )

Playstation 3

sony-ps3-front.jpgHep kameralardan bahsetmekten sıkıldım o yüzden değişik bir şey yazayım dedim: Bugüne kadar oyun konsollarına mesafeli duran biriydim fakat geçen ay merak edip Playstation 3 aldım. Açıkçası çok şaşırdım çünkü Sony (genelde beni uyuz eden ürünler çıkarsa da) bu sefer beklediğimden de iyi bir alet yapmış. Öncelikle evdeki diğer bilgisayarlara erişip müzik ve video dosyalarını oynatabilmesi ve fotoğrafları gösterebilmesi çok çok iyi. BluRay filmleri izleyebilmek, İnternet’e bağlanabilmek ve tabi oyun oynamak da (benim için son sırada olsa da : ) yanında hediyesi sayılır.

Playstation 3 aslında daha çok bir “media center” ve çok hızlı bir oturma odası bilgisayarı. Oyunlar Türkiye’de anlamsız pahalılıkta ama Gittigidiyor.com da daha ucuza bulmak mümkün. Aletin kendi fiyatı da herhangi bir Bluray okuyucudan pahalı değil. Bu da gidip PS3 almak yerine Bluray okuyucu almayı tamamen irrasyonel bir hareket haline getiriyor. İçindeki işletim sistemi belli aralıklarla İnternet üzerinden yenilenen Playstation 3’ün geleceğini çok parlak görüyorum. İlgilenenlere hararetle tavsiye ederim (Hayır bunu söylemek için Sony’den para almıyorum! : ) ama alsam iyi olurdu!

Sahte Sandisk’ler!

sahtesandisk.jpg Bu sıralar nedense Uğur Dündar gibi oldum.

40D’yi alınca yanında bir de CF kart alayım dedim. Gittigidiyor.com da Sandisk’in en hızlı (266x) kartını 65 YTL ye bulunca sevindirik olup atladım (tabi amerika fiyatının 89 dolar olması beni biraz düşündürmedi değil!)

Bugün kart geldi. Açar açmaz görünüşünden kıllandım. Makinaya takıp biraz denedim. Hızı benim 80X Lexar ile aynıydı. Sonra ufak bir google sorgusuyla iş çözüldü: Sıradan kartların üzerine Sandisk logosu basıp satan uyanık arkadaşlarımızın oyununa gelmiştim. Kartı geri yollayıp gittigidiyor’a durumu bildirdim. Fakat sitede gördüğüm kadarıyla bir çok insan Sandisk aldık diye mutlu mesut yaşıyor. Hatta satıcıya da yıldızlar döşenmişler… Gittigidiyor da durumu kabullenmekte pek istekli değil. Bana habire paramı nasıl geri alabileceğimi hatirlatıp duruyorlar.

Yukarıda solda bana gelen kart var. Sağdakiyse gerçek Sandisk… Daha fazla ayrıntı burada.

EOS 40D

40d.jpg

Gecen hafta 16 bin karelik beraberlikten sonra 20D arıza yapınca tamirle uğraşmamak için EOS 40D’ye yarı gönüllü de olsa geçiverdim. Bir haftalık kullanımdan sonra bazı yorumlarımı yazayım:

* Çözünürlük: Bu konuda ciddi bir gelişme görmedim. 8 MP den 10 MP ye çıkış çok önemli değil…
* Auto Focus: Burada 40D epey ileride. 20D’nin netlik sistemi yavaş ve tutarsızdı. 40D çok daha hızlı ve kolay yakalıyor.
* LCD: 3.0 inch lik ekran tabi ki 1.8’lik ekrandan iyi ve hayatı kolaylaştırıyor ama çözünürlüğün daha fazla olması iyi olurdu. Bu arada pil tüketimi de tabi ki hızlanmış. Yalnız LCD’nin renkleri başarısız. Mor – macentaya doğru bir kayma var. Nette gördüğüm kadarıyla bu genel bir sorunmuş.
* Vizör: 20D nin vizörü çok küçüktü. 40D de bu durum hissedilir derecede düzelmiş.
* Live View: Henüz tam oturmamış bir sistem olsa da işe yarıyor. Özellikle de macro ve masa üstü çekimlerde netliğe bakmak için çok yararlı.
* Örtücü Sesi: 20D’nin berbat bir örtücü – ayna sesi vardı. 40D’de hem ses çok daha az hem de daha güzel. Tabi pratikte tamamen anlamsız da olsa psikolojik olarak önemli : )
* Gövde ve Kullanım: Gövde daha sağlam ve profesyonel duruyor. Menüler de eskisinden daha kullanışlı. Auto ISO özelliği de yararlı. Vizörde iso ayarının görünmesi de çok iyi. 14 bit işlemcinin yarattığı herhangi bir fark göremedim ama bir zararı da yok. Tabi RAW dosyalar artık 12 MB büyüklüğünde… “Toz giderme” sistemi de umarım işe yarayacak : )

Sonuç: Fiyat – özellikler ilişkisi açısından 40D şu an alınabilecek en iyi kamera diyebilirim. 20D’niz varsa ve mutluysanız değiştirdiğinizde önünüzde yeni dünyalar açılmayacak ama mutsuz olmayacağınız da kesin.

Quiz: Uzak Bir Ulke…

Geçen ay microstock dünyasında garip bir hırsızlık haberi konu oldu. Flickr‘in meşhur fotoğrafçısı Rebekka’nın bazı fotoğrafları kendisinden habersiz şekilde istockphoto.com da satışa konmuştu. Olay tesadüfen ortaya çıkar çıkmaz fotoğraflar hemen çekildi elbette. Ancak olayı yorumlayan istockphoto yöneticisi Kelly Thompson’un hırsızla ilgili şu ifadesi ilginç: “He is in a country where it would be very difficult to do too much to him, which is unfortunate…”

Bilin bakalım kod adı vulcanacar olan bu arkadaş hangi ülkeden? Evet bildiniz.

Social Media

Visit Us On TwitterVisit Us On Youtube